Filmin sinemaların resmî sayfalarında yer alan özeti böyle.
Oysa
'nın (The Ottoman Lieutenant) pek de bir şey anlaşılmayan bu özetin fersah fersah ötesinde içeriği, özü ve anlamı var.
Bir kere bu film, bizce Türkiye'nin 'resmî tarih anlayışının' sınırlarını zorlayarak tezlerinden birini sinema gibi en yaygın kültür ve sanat aracıyla ilk kez uluslararası ölçekler düzeyinde bir yapıtla, son derece profesyonel şekilde ifade edebildiği ilk üründür…
İkincisi, Osmanlı Subayı, yıllardır bu sütunlarda dile getirmeye çalıştığımız
çalışmaları ve stratejileri adına, hazırlanışındaki özen ve ABD normları ve piyasa koşulları içinde yer alma hedefindeki tutarlılık ile ülkenin
adımları arasında bir kilometre taşı, kıyas noktası da olacaktır.
Kamu Diplomasisi alanında yapılması gereken işte tam da budur. Didaktik bir şekilde, sadece bilgi ve belgelere dayanarak sözde Ermeni soykırımı iddiasının gerçek dışılığını dünyaya düşünce düzeyinde anlatmak değil, sinemanın duygusal ve sanatsal dilini kullanarak ulaşılabilinen en geniş kitlelerde doğru algılamaların oluşmasını sağlamak ve o temel üzerinde kilit mesajları verebilmek… Kamu Diplomasisi ve onun koordinasyonunda Türkiye'nin
alanında da ağırlığını koymak ve bunu özel sektörün de desteği ile en üst etki düzeyine taşımak… Türkiye'nin önümüzdeki dönemde ısrarla üzerinde durması gereken konulardan biridir bu.
Üçüncü dikkatle irdelenmesi gereken husus ise, filmin ABD'de gösterime girmesiyle birlikte ABD'deki Ermeni gruplar tarafından uğradığı agresif politik taarruzdur. Sinemalara filmi gösterimden kaldırmaları için ağır baskı uygulamışlar. Ermeni dostlar değil de Ermenilerin resmi örgütlenmeleri Türkiye'nin herhangi bir girişimini ciddiye alıp şiddetle protesto ediyorlarsa, bilin ki yapılan iş hedefini bulmuştur…
Sinemanın en etkili veri tabanı platformu IMDB'den ortalama 8,8 beğeni puanı alan filmin yapımcıları şöyle:
ve
… Bu üç Türk genç yapımcının Türkiye'deki yapım şirketlerinin adı
. Son dönemin başarılı dizilerinden
ve büyük bir ilgiyle izlenen “
” de onların yapımı…
Osmanlı Subayı'nı izlemek her bir iletişimci ve iletişimi mesele edinen münevver için elzemdir. Uluslararası başarısı – eğer iyi yapılırsa – garanti olacak bir
ya da
filmini hâlâ çekip dünyaya anlatamamış olmamızın ezikliğini unutup, batının liderleri ve idolleri üzerine yapılmış filmleri hayranlıkla izlemek durumunda olan bizim kuşak ne kadar utansa yeridir.
Bizim kuşaktan herhalde geçti herhalde; dileriz, inşallah Es Film'in ürünlerini ve Diriliş Ertuğrul'u yapan kadrolar gibi genç ekipler, bu tarihi sorumluluğu yerine getirirler…
İstanbul, dolayısıyla Türkiye çok önemli bir spor olayına tanıklık ediyor. Avrupa'nın en önemli basketbol şampiyonası olan Eurolig'e adını veren THY'yi ve Avrupa'nın en büyüğünü belirleyecek olan
'u İstanbul'a getirmeyi başaranları ne kadar kutlasak azdır.
haklı gururunu yaşadığı bu etkinlikle ilgili bilgi vermiş. Ve özellikle iletişim değerine değinmiş.
spor kompleksinde düzenlenecek şampiyonayı 200 ülkeden 2 milyar kişi izleyecekmiş. Biletler tükenmiş. Yurt dışından gelecek 10 bin kişinin adam başına en az 1.663 Avro harcayacağı tahmin ediliyormuş. Şampiyon takım 1 milyon Avro alacakmış. İkinci gelen 500 bin; üçüncü 300 bin; dördüncü ise 150 bin.
Aycı'nın bir tek tespitine pek katılmadığımızı söyleyelim. Kendisi, Eurolig'e sponsorluğun THY markasına 140 milyon medya geri dönüşü sağladığını; İstanbul için ise bu rakamın iki üç katına ulaşılacağını belirtmiş…
Kendisi elde ettikleri başarı konusunda fazla mütevazı davranmış.
ölçümlemesi, yani adınızın geçtiği, sizden bahsedilen haberlerin basılı medyada mürekkep, TV'lerde ise saniye/dakika payının o mecraların reklam fiyatlarıyla çarpılmasından elde edilen rakamla sağlanan iletişim değerinin ne kadar hatalı olduğu tüm iletişim dünyası tarafından yıllardır kabul edilmiştir. (Bkz. Barcelona Principles 2.0 – AMEC). Çünkü çok etkili bir köşe yazarının köşesinde üç dört satırla, yine etkili bir yorumcunun TV'de birkaç dakika içinde dile getirdikleri övgünün reklam eş değeri çok düşük olabilir ancak
son derece yüksektir… Bu nedenle Barcelona İlkeleri üzerine anlaşmış olan dünyanın iletişim ajansları kesinlikle iletişim değerini 'reklam eş değeri' (medya değeri) ile ölçmezler.
Özetle bizce THY'nin elde ettiği medya değeri 140 milyon Avro'nun çok üstündedir ve tabii ki İstanbul'daki Final Four'dan İstanbul ve Türkiye'nin elde edeceği iletişim (medya) değeri de 4-5 katın çok üstündedir.
Başta Sayın İlker Aycı, Basketbol Federasyonumuz ve tüm emeği geçenleri gönülden kutluyoruz…