|
Cumhurbaşkanı ile neler konuştuk?

14 Ocak’ta bir grup akademisyen Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Cumhurbaşkanlığı Sarayı’nda bir öğle yemeği yedik. Saat 13’te başlayıp 16’da sona eren yemeğe 15 akademisyen ve bazı Cumhurbaşkanlığı görevlileri katıldı. Bizim üniversiteden Hüseyin Hatemi hoca da oradaydı. Ben ise, İstanbul Ticaret Üniversitesi öğretim üyesi kimliğime ilaveten, Plato Meslek Yüksekokulu Mütevelli Heyet üyesi, Liberal Düşünce Topluluğu Yönetim Kurulu Başkanı ve Yeni Şafak gazetesi köşe yazarı kimliğimle de yemekte hazır bulundum.

Yemek, hâliyle, medyaya yansıdı. Bazı haberleri okuyunca şaşırmaktan ve tebessüm etmekten kendimi alamadım. Gazeteler yemekte neler konuşulduğunu haberleştirirken çok rahat davranmış. Çözüm sürecinin enine boyuma tartışıldığını, başkanlık sisteminin ele alındığını yazanlar oldu. Doğrusu bu konular hiç gündeme gelmedi. Haklarında bir tek cümle bile sarf edilmedi. Esasen, sistemli bir sohbet imkânı yoktu. Hem ortam, hem yemek düzeni, hem de akademisyenlerin epeyce farklı dallarda uzman olmaları bunu zorlaştırdı. Elbette konuşulan şeyler de oldu. Ana başlıklar İslamofobia, Batı’nın iki yüzlüğü, İslamofobia ile mücadele etmek içim neler yapılabileceği, savunma stratejileri ve savunma sanayiinde dışa bağımlılık vb. idi. Söz alan herkes ne söylediğini isterse kendisi açıklar. Ben hem Saray hakkındaki gözlem ve düşüncelerimi aktarmak hem de neleri dile getirdiğimi özetlemek istiyorum.

Binayı görünce Hülya Avşar’a hak verdim. Cumhurbaşkanının çalışma ofisinin bulunduğu binaya saray demenin çok münasip olacağını sanmam. Türkiye’de ve başka ülkelerde önemli saraylar gördüm. Bir sarayın standartlarını onların özellikleri belirleyecekse bu binaya saray demek zor. Bununla beraber, şatafattan uzak, sade binanın gerçekten etkileyici olduğunu söylemek isterim. Bunu sağlayan sadece binanın kendisi değil aynı zamanda geniş ve açık bir alana yerleşmiş olması. Cumhurbaşkanının verdiği bilgiye göre başka binalar da yapılıyor. Belki en mühimi 4 milyon cilt kitabı barındıracak ve 24 saat kullanıma açık tutulacak, ABD’deki Kongre Kütüphanesi’ne benzer kütüphane. Ayrıca, irili ufaklı çok sayıda salonun bulunacağı bir kongre merkezi inşa ediliyormuş. Salonlar sembolik kiralama ücretleriyle özellikle sivil toplum kuruluşlarının kullanımına açılacakmış. Bir de cami yapılması söz konusu. Hepsi tamamlanınca oraya Cumhurbaşkanlığı Külliyesi adı verilecekmiş. CB binası %70 oranında yerli malzeme ile ve yerli müteahhitler tarafından inşa edilmiş. Tüm külliye tamamlandığında toplam maliyetin 700 milyon dolar civarında olması bekleniyormuş.

Ne söylediğimi ise aşağıdaki gibi özetleyebilirim:

“Akademisyenler konuşmayı ve politikacılara öğüt çekmeyi, tavsiyede bulunmayı sever. Bunun sebebi çoğunun bir iyi insan ve iyi toplum tanımının bulunması ve bunları hayata aktarmak istemesidir. Akademisyen politikacıda bunu yapacak gücü görür ve politikacıyı kendi aracına çevirmek ister.

Türkiye’de son zamanlardaki en önemli problem, demokrasinin ne olduğu ve nasıl işlediği konusundaki bilgisizlik. Usul kurallarının önemi idrak edilemiyor ve usul kurallarına uymak istenmiyor. Özellikle Gezi’den beridir yaşanan bu. Sol ve Kemalist çevreler eskiden beridir usul kurallarına uymada isteksizdiler. Şimdi onlara Gülenciler eklendi. Usul kurallarını çiğnemek isteyenler kendilerinin doğru bildiği şeyleri yapmayan siyasetçinin meşruiyetini kaybettiğini sanıyor. Oysa demokrasi bir oyun gibidir. Futbola benzer. Kurallar önceden bilinir ve herkes tarafından kabul edilirse oyun oynanabilir. Kurallar kabul edilince sonuçlara da razı olmak gerekir. Bu, politikacıların her zaman doğruyu yapacağı anlamına gelmez. Sizin Taksim’de Topçu Kışlası’nı ihya etme fikriniz belki de yanlıştı. Ama kime göre doğru kime göre yanlış? Sonuçta ne olacak? Bu problemi ancak usul kurallarına uyarak çözebiliriz.

Bu vahim problemin giderilmesi için entelektüel alanda, fikir alanında bir şeyler yapmak lâzım. Üniversitelerden pek umut yok. YÖK sisteminin merkeziyetçiliği içinde üniversite dünyasından bir şey çıkmasını beklemek zor. YÖK’ün kapatılması, adem-i merkeziyetçi bir üniversite sistemine geçilmesi lâzım.

Devletlerin vatandaşlarına bir kimlik kazandırmaya çalışması yanlış. Bundan kaçınmalıyız. Bir arkadaşım bir ilkokul sınıfında elli tane Atatürk fotoğrafı ve sözü gördüğünü söyledi. Siz sisteme bazı ekler yaptınız ama değişen bir şey yok. Şu anda merkeziyetçi eğitim sistemi dindar ve dindar olmayan CHP’liler yetiştirmekle meşgul. Böylesine merkeziyetçi bir eğitim sistemi olduğu sürece onu ele geçirme iştahı her zaman ortaya çıkacaktır. Millî Eğitim sisteminde de adem-i merkeziyetçiliğe gitmek gerekir. Devletin dindar nesil yetiştirmek istemesi de yanlış. Siz şahsen dindar nesiller görmek isteyebilirsiniz, ama başında bulunduğunuz mekanizmayı bunun için hareket geçirmeniz doğru olmaz. Devlet Atatürkçü nesiller de yetiştirmesin dindar nesiller de yetiştirmesin”.

Cumhurbaşkanı tüm konuşmaları dikkatle dinledi. Notlar aldı. Sorular sordu. Açıklamalar yaptı. Sanırım faydalı bir buluşma oldu.

#Cumhurbaşkanı Erdoğan
#Hülya Avşar
#Cumhurbaşkanlığı Sarayı
9 yıl önce
Cumhurbaşkanı ile neler konuştuk?
Ne olacak bu anne babaların hali?
Seçim sonrası ekonomide manzara nasıl?
Amerikan siyasetinin İsrail ‘trajedisi’
Jeopolitik sürpriz: ABD, Rusya ve İsrail nasıl anlaştı?
Nazlı seçmen günlerinde siyaset