|
Eğitim sisteminde reform mu devrim mi?

Türkiye’de adı önünde “millî” kelimesi olan iki bakanlık var. Biri savunmayla diğeri eğitimle ilgili. Eğitim Bakanlığı’nın ismindeki millî kelimesi ulus devletin değerlerde, düşüncede ve amaçlarda ortak insanlardan oluşan homojen millet tasavvurunu ve tasvirini yansıtıyor. Bu anlayışta en önde giden iki ülke Fransa ve Türkiye. Ancak, diğer ülkelerin bu yaklaşımdan tamamen masun kaldığını sanmak yanlış. Bu anlayış her ülkede şu veya bu derecede egemen. Devlet kontrolünde merkeziyetçi ve zorunlu eğitim ise, millilik ister atfedilsin ister atfedilmesin, homojen toplum yaratma projesinin en önemli araçlarından.

Yıllardır eğitim meseleleri hakkında konuşur ve konuşulanları dinlerim. Türkiye’de eğitimden tamamen memnun bir tek kimse ile karşılaşmadım, bundan sonra da karşılaşacağımı sanmıyorum. Kısaca, eğitim meselesini konuşmaya ve tartışmaya devan edeceğiz. Konunun önemine binaen, Liberal Düşünce Topluluğu 30 Aralık 2014’te Ankara’da bir toplantı yaptı. “Türkiye’nin Eğitim Sorunu ve Özgür Toplum için Reform Önerisi: İmkânlar, Zorluklar ve Ara Çözümler” başlıklı toplantıya, sağ olsunlar, Millî Eğitim Bakanı Prof. Dr. Nabi Avcı yanında bakanlık Müsteşarı Doç. Dr. Yusuf Tekin başta olmak üzere üst yönetim kadrosu katıldı. LDT’den akademisyenler ve eğitim sektöründen temsilciler de salonda yer aldı

Toplantıda eğitimci yazar Ufuk Coşkun eğitimin amaçları ve özellikleri üzerine bir genel konuşma gerçekleştirdi. Yıldırım Beyazıt Üniversitesi’nden Doç. Dr. Hasan Yücel Başdemir “Türkiye’de Eğitim Reformu İçin Ara Öneriler” ve Kâtip Çelebi Üniversitesi’nden Yrd. Doç. Dr. Buğra Kalkan “Eğitimde Fırsat Eşitliği İçin Bir Öneri: Eğitim Kuponu” başlıklı bir tebliğ sundu. Nabi Avcı bu konuşmalar üzerinden açıklama ve yorumlar yaptı. Bakanlık bürokratları da söz aldı. Sektör temsilcileri hem oturumlarda hem sair zamanlarda Bakan ve bakanlık yöneticileri ile fikir alışverişinde bulundu.

Toplantıda konuşulan her şeyi özetlemek zor, ancak, özellikle dikkatimi çeken birkaç noktayı belirtmek istiyorum. Eğitimde herkesi aynı şekilde memnun edecek ve her kesimin taleplerine cevap verecek bir sistem bulmak-geliştirmek imkânsız. Başka bir deyişle, bütün iyiliklerin içinde toplandığı, Bakan’ın deyişiyle, bir eğitim kızılelması yok. Ne yaparsanız yapın, bazıları memnun bazıları şikâyetçi olacaktır. Bunun ana sebebi, sistemin merkeziyetçiliği. Bu yüzden, devleti eğitimin tamamen dışına atamıyorsak, eğitim sistemini yekpare bir bütün olmaktan çıkartmak ve iç çeşitliliğini artırmak lâzım. Cennet Uslu’nun işaret ettiği üzere, eğitimin farklı kulvarlarda ele alınması gereken en az beş türü birbirine karıştırılıyor: Değer eğitimi, din eğitimi, siyasî-ideolojik eğitim, bilgi eğitimi ve beceri eğitimi. Özellikle ilk üç alandan devlet elini eteğini çekmediği sürece tartışmalar bir neticeye ulaşmadan devam edip gidecek.

Görebildiğim kadarıyla birçok kimse eğitimin gerekli olmasıyla eğitimin devlet tarafından yapılmasını birbirine karıştırıyor. Bir şeyin gerekli olması onun bir merkezî kamu otoritesi tarafından yapılmasını ve her yönüyle bir kamu hizmeti olarak düzenlenmesini gerektirmez ve meşrulaştırmaz. Devlet el atmazsa yeterli eğitimin olmayacağı bir batıl inanç, bir şehir efsanesi. Eğitimin olmadığı hiçbir toplum yok. Eğitim formel eğitim kurumları olmasa bile ortaya çıkar ve icra edilir. Bu yüzden, Türkiye’nin eğitimde devletin yerinin sorgulanması ve devletin bu alanda sivil toplumun dinamiklerinin önünü tıkamaktan vazgeçmesi gerekiyor. Cari sistem olabileceklerin en kötüsü. Ne kadar ıslah etmeye çalışırsanız çalışın, yamalı bohça gibi, bir yerini yamarken başka bir yanı patlıyor.

Eğitimde devletin yeri ve rolü açısından karşımızdaki alternatifler ya hep ya hiç değil. Yani ya her şey devletçe yapılsın ya da devlet hiç olmasın demek zorunda değiliz. Devlet, meselâ, eğitimin finansmanında yer alsa bile, okulların devlet okulu ve çalışanların -öğretmenlerin ve diğerlerinin- devlet memuru olması gerekmez. Finansmanı yapan ile hizmeti sunan özneler birbirinden ayrılabilir ve devlet eğitim kuponları yoluyla sektörde çoğulculuğu ve rekabeti teşvik edebilir.

Toplantıda edindiğim bir diğer izlenim, aslında bakanlığın ortalama vatandaşın görüp, anlayıp, takdir ettiğinden daha fazlasını yapma çabası içinde olduğu. Katılımcıların eleştiri ve önerilerine verilen cevaplar, yanlışların farkında olunduğunu ve reform için önemli adımlar atıldığını veya planlandığını gösteriyor. Örneğin, öğrendik ki, bakanlık müfredat çeşitliliği için önerilere açık ve “özel” eğitim kurumlarından gelen yeni ders koyma taleplerine peşinen soğuk bakmıyor. Eğitim kuponu öncüsü sayılacak bir uygulama çoğumuzun bildiğinden daha geniş ölçüde yapılıyor. Talim Terbiye Kurulu ders kitaplarındaki ayrımcı, dışlayıcı, aşağılayıcı malzemeleri ayıklamak için çalışıyor. Ancak, bu çalışmalara dayanan yeni eğitim politikaları uygulamaya devrimci bir şekilde aktarılamıyor, kademeli olarak devreye sokulmaları gerekiyor. Bunun sebebi, açıklamalara göre, eğitim sisteminin birbirine entegre kademelerden oluşması ve bir anda toplu olarak hayata aktarılacak yeni bir uygulamanın sistemi tümden çökertmesinin ihtimâl dâhilinde olması.

Eğitimde çeşitlenme ve devletin rolünün azaltılması yolundaki her adım özgürlükleri genişletecek ve toplumun keşifçi, üretken potansiyelini harekete geçmeye teşvik edecektir.

#millî
#Eğitim Bakanlığı
#Fransa
#Türkiye
#Ufuk Coşkun
9 yıl önce
Eğitim sisteminde reform mu devrim mi?
Mülâhaza etmek
Siyasetçileri bürokratlara kurban etmek
Musallada bir sosyolog daha… Vehbi Başer’in ardından
Taşkent’in öbür yüzü
‘Korkuluk’…