|
Uşak Üniversitesi’nde neler olmuyor?

Mesleğim akademisyenlik olduğu için eskiden beridir üniversitelerdeki genel durumu ve gelişmeleri elimden geldiğince takip ederim. Türkiye’de üniversitelerimizin ortalama seviyesinin dünyadaki yüksek standartlara uymakta zorlandığı ve bu alanda kat edilmesi gereken epeyce mesafe olduğu ortak bir kabul. Bunun başarılabilmesi birçok şeye bağlı. Belki de en önemlisi, üniversitelerdeki huzur ortamı ve akademik çalışma yapma müşevvikleri. Bunlar da ister istemez üniversite yönetimiyle alâkalı.

28 Şubat darbe süreci üniversitelerde çok kötü ortamlar yarattı. Birkaç yıl boyunca üniversiteler cadı kazanına çevrildi ve pek çok kimse ağır mağduriyetlere uğratıldı. O yıllarda Ankara’da Liberal Düşünce Topluluğu’nun mütevazı ofisinde oturur ve Türkiye’nin dört bir yanından gelen her seviyede akademisyenlerle buluşurdum. Onlardan o kadar çok şey duydum ve öğrendim ki. Bunların bazılarını zaman zaman yazılarımda yansıttım. 28 Şubat sürecinde hemen her üniversite sıkıntılıydı ama en kötüleri galiba Kırıkkale Üniversitesi ile Malatya İnönü Üniversitesi’ydi. Bu üniversitelerde rektörler sanki akademik personeli ideolojik sebeplerle biçme özel misyonuyla görevliydi. Bazen doğrudan bazen idarî ve hukukî kılıf giydirilmiş ideolojik icraatlar ile çok sayıda insan perişan edildi. Çok şükür, şimdi bu üniversitelerde akıl ve sağduyu hâkim. O dehşet döneminde LDT olarak yapabileceğimiz fazla bir şey yoktu ama arkadaşlara moral vermeyi ve kafalarını meşgul etmek için onlara akademik işler bulmayı asla ihmâl etmedik. Bu çabaları pek çok kişi herhâlde hatırlayacaktır.

Aradan zaman geçti ve ülkedeki siyasî hava değişti. Bu değişiklik üniversite sisteminin üst yönetimi olan YÖK’e ve onun üzerinden tüm üniversitelere yansıdı. Hep söylüyorum, YÖK gibi bir kurumun olmasına karşıyım, ancak, olacaksa, makul, mantıklı ve ideolojik önyargıdan olabildiğince uzak kimselerin YÖK’te idareci olmasını tercih ederim. Makul ve insana saygılı inanlar, aynı sistem içinde ve mevzuat altında dahi, 28 Şubat döneminde şahit olduğumuz fenalıklardan bizi uzak tutabiliyor. Şimdi böyle bir durum var. Mevzuat aynı ama üniversiteler genel olarak eskisine nispetle çok daha huzurlu. Demek ki, sadece mevzuat değil genel siyasî hava ve akademik kurumlarda iktidarda olan insanların karakter özellikleri de çok önemli.

Üniversiteleri takip ederken gördüğüm yanlışlıkları hâlâ kamuya duyurmaya ve düzeltilmelerini sağlamaya çalışıyorum. Geçenlerde Uludağ Üniversitesi’nde yaşanmakta olan bir saçmalığı yazdım. Bursa gibi bir şehirde, meselâ, Bursa’yı öğrenciye tarihi ve kültürüyle tanıtan bir rektörlük dersi koymak veya böyle bir derse ağırlık vermek varken, daha önceki militan Kemalist rektör zamanında konan Nutuk Dersi adlı beyin yıkama çabasından okuyucuyu haberdar etmiştim. Konunu takipçisi olmaya devam edeceğim. Ancak, ziyaretlerimde çok iyi şeylerle karşılaştığım da oluyor. Meselâ, son zamanlarda ziyaret etme şansı bulduğum Sakarya Üniversitesi ile Yalova Üniversitesi’nde memnuniyet verici uygulama ve gelişmelerle karşılaştım. Benzer bir duruma geçen hafta sonunda iki panel münasebetiyle ziyaret ettiğim Uşak Üniversitesi’nde değerli akademisyen arkadaşlarım Prof. Dr. Tanel Demirel ve Prof. Dr. Bekir Berat Özipek’le birlikte şahit oldum.

Uşak Üniversitesi’ni neredeyse her yıl ziyaret etmekteyim. Orada dostlarım ve arkadaşlarım var. Rektör Sait Çelik hoca zamanında kampüsün olağanüstü hızlı gelişmesine tanıklık ettim. Bu kampüs tüm Türkiye’de en çok sevdiklerim arasında. Her şey yarıçapı 350 metre olan bir daire içine yerleştirilmiş; yani tüm birimlere yürüyerek ulaşmak mümkün. 35 bin öğrenciye göre planlanmış kampüs sanırım iki yıl içinde tamamen bitmiş olacak. Özellikle kütüphanesi çok sevimli ve fonksiyonel. Bize mihmandarlık eden kütüphane yöneticisinin iş sevgisi ve heyecanı da çok sevindiriciydi.

Bununla beraber, binaların üniversiteyle özdeş olmadığını biliyoruz. Binayı herkes yapar. Önemli olan üniversite zihniyetine sahip olmak. Uşak Üniversitesi son birkaç yıl içinde asıl hamleyi bu alanda yaptı. Daha öncesinde epeyce sıkıntılı olan üniversite artık çok daha huzurlu. Rektörden öğrendiğimize göre şu anda üniversitede bir tek soruşturma yok. Buna şaşırdım, çünkü bizde üniversite demek kavga, geçimsizlik ve soruşturma demektir. Birçok insan vaktini ve enerjisini bunlara harcar. Uşak’ta bu iyice azalmış, neredeyse yok olmaya yüz tutmuş. Bir diğer önemli mesele üniversitenin ayrımcı olmaması. Üniversite yönetimi bunun gayet farkında. Evet, üniversite tüm toplumun. Dini veya seküler hiçbir kişi ve grup üniversiteden dışlanamaz. Her aidiyet çevresi üniversitede varlık gösterebilir, ancak, hiçbir grup üniversitenin sahibi ve efendisi olduğunu iddia edemez. Sait Çelik bütün zorluklara rağmen bu yoldan ayrılmamış ve sonunda Uşak halkını ve üniversitenin paydaşlarını bunun doğru olduğuna inandırmış.

Bir diğer mesele, akademisyenleri çalışmaya teşvik. Üniversite gerek kamunun (TÜBİTAK ve değer kurumların) sağladığı genel imkânlardan yararlanarak gerekse kendi içinde fonlar oluşturarak öğretim üyelerine ciddî araştırma teşvikleri veriyor. Böylece, hocaların enerjilerini asıl işlerinde üretken şekilde kullanmasına zemin hazırlıyor.

Uşak Üniversitesi fiziksel alt yapısıyla ve idarî ve akademik anlayışıyla hızla gelişme yolunda. Türkiye’de olup bitenlerden karamsarlığa kapılanların zaman zaman gidip Anadolu’daki bu tür gelişmeleri yerinde görmeleri kendilerine büyük moral desteği sağlayacaktır.

#28 Şubat
#Liberal Düşünce Topluluğu
#Malatya İnönü Üniversitesi
9 yıl önce
default-profile-img
Uşak Üniversitesi’nde neler olmuyor?
Kara dinlilerle milletin savaşı
Siyaseti öğrenemeyen siyasetçiler
Yerel idarelerin işe alımlarda ve görevde yükselmelerde uyması gereken etik ilkeler (2)
‘Beşikten mezara kadar ilim’
Sarhoştum, hatırlamıyorum