|
Akıllı bir muhalefet o konuşmadan çok şey çıkarırdı
Yukarıdaki cümle Cumhurbaşkanlığı edebiyat ödülünü alan Alev Alatlı’ya ait.

Ödülünü alırken yaptığı konuşmayla 21. yüzyılda dünyaya hakim olması gereken felsefenin sınırlarını çizdi. Sadece bir teşekkür konuşması değildi. Tam tersine geçen hafta Doha’da bir toplantıda konuşan Immanuel Wallerstein’ın de altını çizdiği liberal düşüncenin ve kapitalist dünyanın bitişine ilişkin şümullü bir entelektüel öngörünün ifadesiydi. Değerler hiyerarşisini değiştirirken ne yapılması gerektiğine ilişkin bir çerçeve çiziyordu. Her şeyiyle anti kapitalist bir konuşmaydı ve daha önce de sık sık ifade ettiği “İslam ile kapitalizm bir arada bulunamaz” fikrini çerçeveliyordu. Ancak konuşma kamuoyunda son derece literal bir okumayla algılandı. Hiç hak etmediği bir okumaya muhatap oldu. Türkiye’deki aydın despotizmi yine her şeyi eğip büktü, bir ergen tepkisine çeviriverdi. Oysa ben Alatlı’nın iyi bir okuru olarak konuşmayı dinlerken işte muhalefet böyle yapılmalı demekten kendimi alamamıştım.

Diğer taraftan Türk edebiyat dünyasının sol-sağ karşıtlıkları ve sol edebiyat çevrelerinin körü körüne karalama gayretleri de bu ödülle birlikte tekrar devreye girdi. Sol edebiyat lobisi (son derece tutucu ve ortodoks ) her zamanki ayırımcı yaklaşımını ortaya koydu. Onların beğenmediği (beğeni kriterleri tamamıyla kendi hakimiyet duygularını tatminle ilgili) hiçbir şey değerli değildi zira. Alev Alatlı, Erdoğan’ın Suriyeli muhacirleri kabul edişine Orwell yaklaşımıyla teşekkür ettiği için okurları nezdinde değer kaybedecek birisi değil. Tam tersi O’nun okurları bunu herkesten çok daha iyi anlar. Kaldı ki Suriyeli muhacirlere ilişkin dünyanın vicdansızlığı geçen haftalarda yayınlanan bir raporda belgelenmişti. Onlara yapılan yardımın sadece %1.7’si batılı ülkelerden geliyordu.

Birçok konuda yazdıkları çizdikleri okuyanlar için ortada. Muhafazakar kesimdeki sığlaşmayı ve vasatlaşmayı ondan iyi ortaya koyan bir başka yazar da yok. Ancak Galileo etkisine teslim olmayacak, hakikat birilerinin işine yarayacak ya da yaramayacak diye söylemekten geri durmayacak bir bilgeliğe de sahip. Yakında Yeni Şafak’ta yayınlanacak olan röportajında bunları bir kez daha anlattı. Umarım anlaşılır.
OSMANLICA MUHALEFETİ AKILLICA BİR İŞ Mİ?
Cahit Uçuk, Türk edebiyatının çok namlı olmasa da başarılı kadın yazarları arasındadır. Birçok hikaye ve romanı var. Şimdiki nesiller ne kadar tanır bilmiyorum ama “Bir İmparatorluk Çökerken” isimli anı kitabı Cumhuriyet ruhunu anlamak açısından önemlidir. Kendisiyle vefatından önce Beşiktaş’taki evinde bir röportaj yapma şerefine erişmiştim. Tam bir Cumhuriyet kadınıydı. Babası Osmanlı Meclis-i Mebusan’ının son vekillerindendi, daha o yıllarda kaymakamlık yapmış bir şahsiyetti. Babasının kaymakamlık yaptığı yerlerde geçen çocukluk yıllarında, ahalinin çocuklarının Kur’an öğrenmesine, cümbür cemaat oruç tutmalarına nasıl özendiğine ilişkin hatıralarını nakletmişti. Ancak daha o yıllarda (cumhuriyet kurulmadan önce) anne ve babası ilerici fikirleri ile onu engellemişler, dini bir duygu geliştirmesine izin vermemişlerdi. Anladığım kadarıyla aile erken dönem pozitivistlerindendi. İslami hayata ilişkin karşıtlığı daha çocukluğunda içinde yetiştiği muhitte temellenmişti amma velakin tüm notlarını Osmanlıca tutuyordu. Çalışma odasında duvarlara yapıştırdığı notlardan kitaplarına, telefon defterine tüm yazı işleri eski alfabeyle Osmanlıcaydı. Hatta benim biraz da gıcıklığına “Aa Arapça mı yazıyorsunuz” ifademe çok sinirlenmiş, hayır o Arapça değil Osmanlıca diyerek bunun Türkçe yazı olduğunu uzun uzun anlatmıştı. Çünkü Arapça yazmak çok haz ettiği bir şey değildi. Osmanlıca yazıyordu zira çocukluğunda öğrendiği bu alfabeyle yazmak ona daha kolay geliyordu. Her şeyiyle Cumhuriyet ruhunu taşıyan bir kadının 2000 yılında notlarını hala Osmanlıcayla tutması bir dilin ve alfabenin devamlılığının önemini çok iyi ortaya koyuyordu.

Osmanlıca tartışmalarını izlerken bunu hatırlayıp sizinle paylaşmak istedim. Dil devriminin bize kazandırdıkları kadar tarihimiz ile irtibatımızı kesmesi noktasında kaybettirdiği çok şey var.

Osmanlıca bilseydim neler yapardım diye şöyle bir düşündüm. Mesela 19. yüzyılda kadınların çıkardığı gazeteleri, kitapları bir akademik çalışma özetiyle değil de kendim okuyup anlayabilirdim. Kadın haklarının Cumhuriyet Türkiye’sinde gökten zembille inmediğini bizzat görmüş olurdum.

Ancak Osmanlıca bilen akademisyenlerin çalışmalarından özetle ve onların süzgecinden okuyabildiğim tarihimizin kaynaklarına ulaşabilirdim. Tarihe sadece latinize edilmiş kitaplardan değil tüm kaynaklardan bakabilirdim. Siham-ı Kaza’yı bir sözlük yardımı olmadan okuyup ilham alabilirdim. Itri’nin meşhur bestelerindeki sözleri kimsenin çevirmesine ihtiyaç duymadan anlayabilirdim.

Diğer taraftan Osmanlıca öğrenmenin muhalefet diline de çok katkısı olacağına eminim. Divan şiirinin en muhalif şairi Nef’i’yi böylece tanıma imkanı bulabilirler. Osmanlıcanın ders olmasını teknik birçok imkansızlığa rağmen önemli bir ‘kültür’ geliştirme hareketi olarak görüp destekliyorum.

Diğer taraftan Osmanlıca, Arapça-Farsça-Türkçe’nin bileşkesi. Osmanlıca bilmek Ortadoğu’daki Kürtçe dahil bütün dil gruplarına aşinalık ve yakınlığı beraberinde getiriyor.
#osmanlıca
#arapça
#türkçe
#cahit uçuk
#alev alatlı
9 yıl önce
Akıllı bir muhalefet o konuşmadan çok şey çıkarırdı
İkiyüzlü dünyanın 200 günü
Garson nereye baksın?
İnsafsız takas!
Erdoğan’ı/AK Parti’yi Kürtsüz bırakma operasyonu…
Riyakâr Bey ile ‘Yamyam’ Biraderler