|
Kürt realitesi ve romantizm

Kobanili mülteciler üzerine "Ay tanrıçasına adanmış bir kentte" diyerek başlayan bir yazıyı okurken aslında bölgeye ve insanına ne kadar yabancı olduğumuzu ve romantizm üretmenin popülerliğini düşünmeden edemedim. Sonunda "E şimdi ne olacak" sorusuna katkı sağlamayan güzel binlerce laf söz...

Kobanili anneler diye başlayan bu söylemleri dinlerken bizi realiteden kopartan bir durumla karşı karşıyayız. Bölgeyi coğrafyasından, tarihinden kopartarak Kobani meselesini tek başına bir vaka gibi algılatmak da "algı yönetimine" ilişkin bir başarı ortaya koyuyor elbette. Ancak bu meselenin çözümüne ilişkin hiçbir yol haritası oluşturulmuyor. Kobanili annelere ağıt yakarken bölgedeki Suriyeli, Iraklı annelere bigane kalmak aslında her bir taraf için ayrı ayrı duygusal yandaşlıklar çıkartıyor. Yani bu coğrafyada acılarımız ortak değil maalesef.

Bu ortaklığı sağlamak için yüzyıllık bir tarih ile yüzleşmek gerekiyor. Bu yüzleşme özellikle laik Türkler için çok daha zor diye düşünüyorum.

....

Kürt meselesine ilişkin bizim neslin hafızası PKK"nın sebep olduğu olaylar ile sınırlıdır. Kürt meselesini PKK veya onunla bağlantılı partilerden ya da kişilerden ibaret zanneder, konunun uzmanı olarak tanımladığımız kişilerin müktesebatının da bu dönemle sınırlı olduğunu fark edemeyiz bile. Elbette herkesin tarihçi malumatına sahip olması gerekmiyor.

Bunun sebeplerinden birisi Cumhuriyet"in ilk yıllarında meselenin ağır askeri yöntemlerle bastırılması, önde gelen Kürtlerin yurt dışına sürülmesi ve bu meseleyi Cumhuriyet karşısında en büyük tehlike olarak sunan resmi tarih.

Diğer taraftan bölge tarihi oldukça karışık. Aşiretler Kürt tarihinin önemli bir parçası. Ve hepsinin ittifakları çok sık değişiyor. Bölgeye aşina olmak biraz bölgedeki aşiret tarihini ve ilişkilerini de bilmeyi gerektiriyor.

...

Diyarbakır"daki Cemilzadeler konağını göreniniz vardır. Cahit Sıtkı Tarancı"nın doğduğu evin karşısında adeta hükümet binası gibi bir konaktır. Bu ailenin torunlarından birisi ile program yaptığım yıllarda tanışmıştım. Aile fotoğraflarına bakarken daha o yıllarda otomobile sahip bir aile olmaları, annenin köyde resim yaparken çekilmiş fotoğrafları, dönem modernleşmesi açısından önemli gelmişti. Aile sonraları sürülmüş, konaklarına el konmuş, aile bireyleri yıllar sonra memleketlerine dönebilmişlerdi. Bu sürgüne sebep olan olaylar zinciri ise çok karışık. Ancak dikkatimi çeken bir iki noktayı paylaşmak istiyorum.

O dönem hem siyasal hem de kültürel olarak Kürtlerin bağımsız bir devlet kurmak üzere Türk devletine karşı örgütlendiği yıllar olmuş. Kürdistan Teali Cemiyeti, Kürt Milli Fırkası, Kürt Ulusal Birliği ve 1927"de bunların da katılmasıyla Lübnan"da kurulan Hoybun Cemiyeti...

İki yıl varlık gösteren bu cemiyetin içinde Kürt entelektüeller de yer almış... Cemilpaşazadeler-Barzaniler gibi birçok aile ve aşiret burada temsil edilmiş. Cemiyet, çalışmalarını Kahire, Beyrut, Detroit, Philadelphia"da kurduğu merkezlerden idare etmiş. Ancak zaman içinde Ermenilerle beraber hareket etmesi, toplanan paralarla ilgili suistimaller görüş farklılıklarına sebep olmuş.

Tabii ki bu Cemiyet"e İngilizler büyük destek vermiş.

Genel programlarında dikkat çeken üç unsur var. Birincisi; "İran, Irak, Suriye"deki Arap halkı ve onların himayecileri ile barış içinde yaşamak, o yerlerdeki büyük Kürt halkının barış ve refahını güvence altına almak." İkincisi ise "Ermeni ulusu ile Türkiye"ye karşı işbirliği yapmak. Ermenistan ve Kürdistan"ın toprak bütünlüğünü bir ilke olarak kabul edilmesini sağlamak." Üçüncüsü de "Türkiye"den başka hiçbir devletle mücadeleye girmemek."

Bu cemiyete o dönem Milletler Cemiyeti tarafından Irak için de yöresel bir Kürt özerkliği kurma konusunda teklif gitmiş ancak onlar bunu Türkiye"deki Kürt bölgeleri olmadan olmaz diyerek kabul etmemişler...

Bölgede olanlara sadece bugünden bakarak bir çözüm ortaya koyamayız. Kürt meselesi PKK"dan ibaret değil. Bölgenin önemi nedeniyle içinde emperyalist devletlerin müdahil olduğu yüzyıllık bir kavganın bugüne akan tarihini yok sayamayız... Kürt hareketi kuruluşundan bu yana Türkiye Cumhuriyet"i ile kavga ederek bugünlere gelmiş. Türkiye devleti de bu hareketi baskıyla sınırlandırmaya çalışarak var olmuş. Cumhuriyet, bir imparatorluk bakiyesinden Anadolu"ya sıkışmanın travmasını yaşarken her türlü toprak koruma refleksini taşımış. Kürt hareketine olay sadece PKK-HDP–YDP-Türkiye gibi bakarak ya da Kobani diyerek bir yere varamayız. Çok etkenli bir denklemde barış formülü ince bir dil gerektiriyor. Şimdi ikisinin de değişmesini isterken bunu bir anda ve hızla olmayacağını görmek gerekir. Yılların birikimini çözüm sürecine çevirmek için sabır gerekiyor. Kavga çok sert ve tarihten gelen büyük bir planın minik bir parçası. Duyguların ise bu kavgada artık ne önemi ne de yeri var.

NEDEN TÜRKİYE

1920"de yeniden kurulan Türk ulus devletine Türkistan gibi Türkçe bir isim yerine neden batılı bir kullanım olan Türkiye isminin verildiğini merak ederdim. Geçenlerde Hakan Erdem"in bir makalesinde bu bilgilere rastladım. Makale uzun ancak özetle Erdem; Batılı bir kullanım olan "Türkia/Türkiye" kelimesinin tercih edilmesinin sebebini "kendi ülkesine Avrupalı bir ad seçen Osmanlı-Türk yönetici-aydın-elitinin kültürel yönelimlerini göstermekten başka bir sebebi yok" şeklinde özetliyor.

9 yıl önce
Kürt realitesi ve romantizm
İnsaf!
Dağ yürekli adamların büyük seçimine doğru
Demografik dönüşüm
Seçim bitsin, önümüze bakalım!
Yerel seçime ramak kala: DEM, Yeniden Refah ve İYİ Parti