Gençler yetiştikleri ortam itibarıyla keskin ideolojik kamplaşmalara bizim gibi aşina değiller. Çoğu zaman da kültürel yabancılıkla ideolojik ortamı birbirine karıştırıyorlar. Diğer taraftan, devletlerden daha güçlü çok uluslu şirketlerin öncelikleri ya da onların güvenlikleriyle şekillenen dünya düzeni artık sınıf teorileriyle, ideolojik yaklaşımlarla yönetilebilecek durumda değil. Geçmişten gelen ideolojik zemin bazlı siyasi tartışmalar belki de bu nedenle tatsız ve manasız hale geliyor.
Bugünün siyasi dinamikleri üzerine tarafların kutuplarını, sınırlarını çizmek ise artık çok da kolay değil. Kim hangi tarafta, hangi amaçla siyaset yapıyor. Bırakın karşı kutupları aynı siyaset halkasının birbirine rakip taraftarları bile farklılıklarının nedenlerini artık makul bir zeminde gerekçelendiremiyor.
Kısaca, çerçevesi ve hedefi net olmayan siyaset biçimleri ile karşı karşıyayız. Ne akademi ne de araştırmalar, siyasi davranışların sebeplerini ya da yönünü tek başına açıklayacak durumda değil. Olayların arka planında kişisel gerekçeler mi var yoksa politik stratejiler mi net anlaşılamıyor.
“Neden o değil de bu” tercihinin makul ve rasyonel gerekçelerini oluşturacak fikri temeller kolay anlaşılamıyor. Çünkü akademiden bakarak toplumda karşılık bulan sahiciliğin sırları kolayca analiz edilemiyor. Kısaca moda tabirle organik olmadan bunun dinamiklerini oluşturmak da anlamak da kolay değil. Siyaset bilimci Chantal Mouffe’ye göre siyasetin siyaset olabilmesi için duygusu yoğun olmalı, hatta “tutkusu” olmalı. Mouffe’nin “Dünyayı Politik Düşünmek Üzerine “ isimli T24 sitesinde yayınlanan röportajını bu noktalarda çok aydınlatıcı buldum. “Ne siyasettir, ne değildir?” noktasında önemli tespitlerde bulunuyor.
Konda Araştırma Şirketi, altı yıldır periyodik biçimde kutuplaşma eksenli araştırmalar yaptırıyor. Bu araştırmalara göre bazı önemli değişiklikler tespit edilmiş. “Birinci değişim kutuplaşmanın artması. Şu anda toplumun yüzde 65’i herhangi bir meseleye kendi dinamikleriyle değil, kutuplaşmadaki pozisyonuna göre bakıyor. İkinci değişiklik Ak Parti yandaşlığı-karşıtlığı şeklinde tanımladığımız siyasi kutuplaşma giderek Erdoğan yandaşlığı-karşıtlığına dönüşüyor.” Şurası bir gerçek ki kutuplaşma siyasette hala temel bir motivasyon faktörü olarak her zaman kullanılıyor. Amerika “meselemiz Işid değil onu ideolojisi” derken de bunu yapmıyor mu? Ancak önemli olan kutuplaşmanın etkisi. Kutuplaşmayı açığa çıkaran ideolojik kemik söylem yeni nesillerde beklenen etkiyi yapmıyor. Bireyselleşme kutuplaşmanın pan zehiri oldu. “Ne istersen öyle düşün bana ne ” diyen bir kuşakta ortaya kutuplaşma etkisi çıkmasını beklemek -hiçbir taraf için- mümkün değil. Her şeyin anlık tüketilmesi gereken bir üretim süreciyle yürüdüğü bir dünyada kutuplaşmanın siyasi sonuç vermesi beklenemez. Birçoğu ilk defa oy kullanacak %30 civarında genç seçmenin üzerinde hele hiç etkisi olmaz. Bu nedenle seçim sonuçları üzerine tahmin yürütülürken süregiden, kendini tekrar eden meselelerdeki gelişmeler yerine başka noktalara bakmak gerekiyor. Benmerkezci bir toplumda kutuplaşmanın siyasi bir risk taşımadığını, tam tersi kitleleri normalleştiren bir işlevi olduğunu görüyorum.