|
Yüzyıl sonra 1915 provokasyonları yeni Haçlı seferi mi?
Türkiye'nin önde gelen bir Sivil Toplum Kuruluşu olan SDE öncülüğünde bir grup akademisyence hazırlanan ''Yüzyıl sonra 1915'i konuşmak''başlıklı deklarasyon metni 20/04/15 tarihinde kamuoyuna açıklanmıştı. Deklarasyonda özetle: ''Katolik dünyanın dini otoritesi olarak kabul edilen Papa'nın 12 Nisan'da, hiçbir dini ve bilimsel temele dayanmayan ve tamamen siyasi nitelikli olan 1915 olayları ile ilgili açıklamaları, tarihsel gerçeklerle kesinlikle bağdaşmamaktadır. Papa'nın bu siyasi yaklaşımı, yakın dönemde Türkiye'ye yaptığı ziyarette vurguladığı Hristiyan dünyası ile Müslüman dünyası arasında barış ve diyalog köprüleri kurmayı amaçlayan “uzlaştırıcı Papa” misyonuyla da uyuşmamaktadır.

Papa Fransuva'nın konuşmasından hemen sonra, Avrupa Parlamentosu'nun Türkiye'yi “soykırımı” tanımaya ve hatta “24 Nisan'ın dünya soykırım günü olarak kabul edilmesine” yönelik bir karar almasını da bir tesadüf olarak görmüyoruz. Batı medyasının önemli bir kısmının da benzer bir dil kullanması, son olayların birbirleriyle bağlantılı bir girişim olduğu izlenimini güçlendirmektedir.

Türkiye'ye yönelik bu açıklamaları yapanların ve bu kararları alanların, geçmişte yaşanan travmalarla yüzleşmeyi teşvik etmek ve inandırıcı olmak için, öncelikle kendilerinin neden olduğu insanlık trajedileriyle yüzleşmeleri gerekir. Bu çerçevede Katolik Kilisesinin Engizisyon Mahkemeleri'nden başlaması ve Avrupa'nın 1492'de Endülüs'ün Hıristiyanlarca geri alınması sonrasında Müslümanlar ve Yahudilere karşı yapılan muameleyi ve Batının emperyalizm döneminde dünyanın dört bir tarafında işlediği siyasi ve askeri günahları insanlık vicdanında unutulmuş değildir. Ayrıca 1994'te Ruanda'da, 1995'te Bosna'da işlenen “soykırım” suçları Batının ihdas ettiği uluslararası mahkemelerce de kabul edilmişken AP ve Papa'nın henüz tam olarak aydınlanmamış 1915 olaylarından dolayı 24 Nisan tarihini “soykırım günü” kabul etmelerini iyi niyetle telif etmek hiç mümkün değildir.

Amaç, Yükselen Türkiye'nin İmajını Bozmak

Uluslararası aktörlerce yapılan bu son hamlelerin insani bir duyarlılık adına yapıldığına inanmak çok zordur. Türkiye'nin yüzyıl sonra yeniden ekonomik olarak güçlendiği, iç sorunlarını demokratik yöntemlerle çözme cesareti gösterdiği; sahip olduğu insani-ahlaki değerleriyle uluslararası politikalara yön vermeye çalıştığı ve Orta Doğu gibi karmaşık bir bölgede istikrar ve denge unsuru olarak görülmeye başlandığı bir dönemde bu tür girişimlerin başlatılması; Türk halkı tarafından doğru biçimde değerlendirilecektir. Biz tüm bu girişimleri, tarihi acıların suiistimal edilerek Türkiye'ye karşı siyasi bir baskı aracına dönüştürülmesi olarak okuyoruz ve yanlış buluyoruz.

Oysa Türkiye, Orta Doğu'da gerçek demokrasiye sahip tek ülkedir. Demokrasisini her geçen gün Avrupa standartlarını merkeze alarak geliştirmekte ve çoğulcu bir demokratikleşme yönünde önemli adımlar atmaktadır. Türkiye izlediği politikalarla bugün savaşın ve insanlık trajedilerinin yaşandığı Orta Doğu'da tüm halkları kucaklayacak bir demokratik dönüşümü gerçekleştirebilecek yegâne bölge ülkesidir. Ülkesindeki azınlıkların hakları konusunda önemli yasal düzenlemelere imza atan Türkiye'nin, bu aşamada desteklenmesi ve cesaretlendirilmesi yerine baskı altına alınmaya çalışılması en azından sonuç getirmeyecek yanlış bir stratejidir.

Bu bağlamda, Papa'nın ve Avrupa Parlamentosu'nun son yaklaşımları Türkiye öncülüğündeki Müslüman dünyaya karşı yeni bir Haçlı Seferi'nin işaret fişeği gibi algılanacak ve olumlu hiçbir katkı sağlamayacaktır. Tarihte yaşanmış olumsuzlukları kaşıyarak, bölgesinde ve İslam dünyasında öne çıkan ve lider ülke konumuna gelen Türkiye'yi küçük düşürme amacı taşıyan bu tutumu SDE ve imzacı akademisyenler olarak şiddetle reddediyoruz.

Türk ve Ermeni halklarının barışçıl geleceği, dışarıdan kurgulanan yanlış stratejilerle veya bu halkların ortak tarihinin tek yanlı siyasi yorumu üzerine inşa edilemez. Ortak gelecek, Türk ve Ermeni halklarının kararıyla şekillenecektir. Bu nedenle üçüncü tarafların ikili ilişkileri bu tür kararlarla yanlış yönlere çekmek yerine, gerçekten yapıcı bir rol oynamaları en doğru yaklaşım olacaktır.''

Üst Akıl'ın kontrolündeki Ermeni Diasporası'nın 1915 Olayları ile ilgili 'Soykırım' iddiaları BM ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi tarafından bile hukuken kabul edilmez olarak görülürken, siyaseten Yeni Türkiye'nin imajını bozmaya yönelik uluslar arası yeni bir saldırı ile karşı karşıyayız. Türkiye bu dış saldırılara karşı gerçekleri anlatma mücadelesi verirken, Paralel Yapı ve Doğan medyası başta olmak üzere bazı yazarların ve HDP'nin, Ermeni Diasporası'nın tezlerine destek vererek savunması, deşifre edilmiş veya edilememiş ilginç bağlantılara işaret etmektedir.

HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş'ın sözde «soykırım» konusunda tepki toplayan açıklaması, Diasporanın çatı kuruluşu konumundaki, ABD Ulusal Ermeni Komitesi'nin (ANCA) Başkanı Aram Hamparian arasındaki ilişkileri deşifre etmesi açısından önemliydi.

Litvanya dönüşü gazetecilere konuşan Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, paralel suç örgütünün, ABD'de yaptığı ihanet faaliyetlerini anlatırken ''Paralel ihanetin ABD'deki Ermeni Diasporasını bile şaşırttığını, biz sizin kadar radikal değiliz, bir Türk nasıl olur da ülkesinin aleyhine böyle faaliyetlerde bulunur'' dediklerini de aktarmıştı.

Uluslararası Aktörler ''Ortak Acıları''nı Türkiye'ye karşı siyasi silaha dönüştürmek yerine daha yapıcı ve barışçı bir rol oynayabilirler.
#Yeni Türkiye
#AK Parti
#seçim 2015
#HDP
#1915 olayları
#Ermenistan
9 yıl önce
default-profile-img
Yüzyıl sonra 1915 provokasyonları yeni Haçlı seferi mi?
‘Beşikten mezara kadar ilim’
Sarhoştum, hatırlamıyorum
Suçlu kim?
Vergi artışı yerine yapılacaklar
Gazze’deki soykırıma ‘istisnaî’ kılıflar..