|
28 Şubat’ı iliklerime kadar yaşadım, o yüzden sonuna kadar Erdoğan

-Hey, nereye gidiyorsun sen?

-Sınıfa gidiyorum hocam…

-Bu şekilde hiçbir yere gidemezsin.

-Nasıl yani?

-Türbanınızla olmaz, ama hocam dün giriyordum, bugün ne oldu ki?

-Çık okuldan.

(Araları gayet iyi olan hocanın bu tavrına anlam veremez, okuldan çıkar gibi yapar, hoca koridordan uzaklaşınca ağlamaklı bir halde sınıfına doğru yol alır, sınıfın kapısını tıklatır, sınıfa adımını atar, aralarının iyi olduğu diğer hocası ile diyalog şöyle devam eder)

-Hocam girebilir miyim?

- Hayır, sınıfa bu şekilde giremezsiniz, çıkın dışarı kılığınızı değiştirip öyle gelin.

- Nasıl yani, hocam girsek ne olur, dün giriyorduk ya, öğrencinizim ben, beni sınıfımdan niçin atıyorsunuz, buna hakkını…

Devamını getiremez, hıçkırıklara boğulur, gencecik kız 20 yaşında yok, tüm sınıf arkadaşlarının önünde rencide edilmiştir, hakkı yenmiştir, dişlerini sıkar, boğazı düğümlenir, öfke, hüzün, korku…

Bu, İstiklâl Mahkemelerinin startını verdiği 28 Şubat uygulamalarının 1997-98 yıllarında ayyuka çıktığı dönemin acı anılarının 19 Mayıs Üniversitesi’ndeki diyaloğudur. Aynısı belki de daha kötüleri o yıllarda bu ülkedeki tüm eğitim kurumlarında, özel ve resmi işyerlerinde yaşanmıştır. Hafızlarda, anılarda kayıtlıdır.

*****

Günler bu şekilde geçerken, bir dönem okul hayatı zorla bitirilen genç kız özel bir şirkette çalışmak için başvuru yapar. Mülâkat sonrası kendisiyle telefonda görüşen müdür yardımcısı, bu iş için yeterli potansiyeli olduğunu ve şirkete gelmesini söyler. Bizim kız şirkete gider, biraz tebessüm ederek müdür yardımcısının odasına girer ama tebessümü saniyeler içinde kaybolur. Zira müdür yardımcısı bey, hiç çekinmeden sözlerinin arkasına şu cümleleri ekler:

"...Ama bu şekilde olmaz, başınızdaki o Merve Kavakçı bayrağıyla burada çalışamazsınız, bu kılıkla olmaz, olmaz.”

Kızın başörtülü olduğunu zaten bilen işveren şahıs, kızı ikna odası mantığıyla ikna etmek yahut rencide etmek için oraya çağırmıştır, iknada başarılı olamayınca rencide ederek rahatlar.

*****

Günler bu şekilde geçerken, bir dönem iş ve okul hayatı zorla bitirilen genç kız, belediyeye bağlı ama kısmen özel olan bir kursa başlamak ister, zira içinde biriken potansiyeli eylem haliyle boşaltmak ister. Bu kurslardan birinde narin nazenin bir el sanatları kursu seçer. Kursa başlar, henüz kursun ikinci gününde bu özel kurstaki öğretici kadın hoca kızcağıza başını açması telkininde bulunur. Kızdan gerekli cevabı alır, ki bu kurs yüksek ücretli bir kurstur, öğrencilerin parası hocalara maaş olarak gitmektedir, hoca çenesini kapatmak zorunda kalır, yani üç kuruş için başörtüsünü tüm hayattan silme idealinden vazgeçer.

Ama kurs bizim kız için rahatlama yeri değil tam bir bunalım yeri olmuştur. Diğer kursiyerler, 40’lı yaşlarını aşmış, üniversitede okuyan kızlarına çeyiz yapmak için kursa katılmış olan ablalardır. Kursta her gün bu ablaların kızlarının üniversitedeki başarı hikâyelerini dinlemeye dayanamaz bizim kız.

*****

Günler böyle geçerken, bir dönem iş, okul, hobi hayatı zorla bitirilen genç kız bunaldığı, boğuluyorum sandığı bir gün biraz hava almak üzere deniz kenarına yürümeye gider. Henüz araçlarını park etmişlerdir ki, iki kadın yanlarına yaklaşır ve: “Bu arabalar hep tarikat parasıyla alınıyor, bunlar Müslümanım diye gezer, ama milletin rızkını çalar, böyle lüks arabalarla gezer…” der, ama nafile öfkesi geçmemiştir, iki genç kıza dönüp “o…pular, fa…şeler, Fadime Şahinler, defolun İran’a…” diye bağırır.

Bizim kızlar şoka girmiştir; öfke, utanma, üzüntü… sahilde yürüyen ve olayı gören yaşlı bir amca kadınlar duymasın, bana bulaşmasın çekincesiyle kızlara yaklaşarak, çok sessiz bir şekilde “Üzülmeyin kızım, uymayın bunlara, Allah var, Allah!” der, son kez Allah deyişinde sesi gürlemiştir, kadınlara yönelik çekincesi uçup gitmiştir.

*****

Bizim kız, o dönem bir süre de Cemaat’in ev sohbetlerine katılmak ister, maneviyata dair bir şeyler olur diye umut ettiği bu sohbetlerden birinde bir sohbet ablası tarafından ikna konuşmasına muhatap olur, bu daha içeriden bir acıdır. Bizim kızı başını açıp okula devam etmeye ikna etmeye çalışır Cemaat ablası, bir yere gelmemiz için şart der, bizim kıza. Tabi o yıllarda bizim kız bir yere gelmek isteyip, bir yere geldikten sonra devlete, vatana, tüm Müslümanlara ihanet edeceklerini bilmiyordur bu elemanların…

Bizim kız, bu acıları yaşayan binlerce başörtülüden yalnızca biridir, bunlardan daha fazla acı anıları olan kızlar görmüştür. Bir arkadaşı bu yaşananları kaldıramayarak kendini balkondan aşağıya atmıştır. Bir diğeri depresyon ilaçları içmeye…

Bizim kız o ergenlik dönemlerinde de tanıyordur kendisine bunları yaşatanları, bu dönemde de tanıyordur. Gayet iyi biliyordur, bu zorbaların en büyük sorunun kendileri ve dindarların eşit olduğunu kabul edemediği için dindarlara yönelik nefret duyduklarını.

Ve gayet iyi biliyordur, bunların fırsat bulduklarında zerre merhamet etmeden bu kızları onlarca yıllık emeklerini hiçe sayarak okuldan, işten atmaktan; Meclis’ten, ülkeden kovmaktan çekinmeyeceklerini.

Ve gayet iyi anlıyordur onların yaşadığı travmaları; dindar olmayan ancak bizim kız gibilerin dindarlığından da rahatsız olan, çünkü bizim kızlara bakınca içten içe dinen yapmadıkları vecibelerden dolayı incecik bir vicdan azabının onları yaktığını ve o azabı dindirmek için bizim kızlara nefret kustuklarını, bu nedenle “dindar görünüyorsun ama arkanda haram yiyorsun” iftiraları ile rahatladıklarını… zira kendilerine yoldaş arıyorlardır, günahkâr arıyorlardır, bulamayınca iftira döşüyorlardır.

28 Şubat’ı yapanlara, 28 Şubat’ı izleyenlere, 28 Şubat döneminde “Beceremediniz artık çekilin!” diyenlere, 28 Şubat ruhunu diri tutanlara karşı gözü kara bir lider çıkmıştır, belki 28 Şubat ruhunu diri tutan hastalıklı zihniyeti bertaraf edememiştir ancak 28 Şubat kararlarını bertaraf etmiştir. Bir daha yaşanmasın diye kefeniyle yola çıkmıştır, kefeni elinde yürümeye devam etmiştir.

Zaman sonra, 28 Şubat’ı iliklerine kadar yaşayan bizim kız, bizim kızlar, kefeni elinde yürüyen Recep Tayyip Erdoğan’ın açtığı yolda; mesleğine geri dönmüştür, okuluna geri dönmüştür, avukatlık, doktorluk yapabilmektedir. 28 Şubat’ın yıldönümünde Yeni Şafak’ta yazmaya başlamıştır. Atıldığı üniversiteye konuşmacı olarak davet edilmiştir. Tüm bunlar olurken, kulağında kendisine hakaret edenler nedeniyle kendisini teselli eden o amcanın sözleri vardır: “Allah var, Allah!”

#28 şubat
#darbe
#recep tayyip erdoğan
#başörtüsü yasağı
9 yıl önce
28 Şubat’ı iliklerime kadar yaşadım, o yüzden sonuna kadar Erdoğan
Mülâhaza etmek
Siyasetçileri bürokratlara kurban etmek
Musallada bir sosyolog daha… Vehbi Başer’in ardından
Taşkent’in öbür yüzü
‘Korkuluk’…