|
Elif Şafak ve şürekâsının kan ve iç savaş merakı…
Efendim, sizler de gayet iyi biliyorsunuz ki; uzun yıllar boyunca Türkiye'de “şiddet” konusunda oldukça tarafgir bir kitlenin mezâlimi altında yaşadık, halen daha onlar muhatabımız, şöyle ki:

Bu ülkede darbe olunca inlerinden çıkmayan, 12 Eylül kıyımları sırasında askere, orduya selam çakan, bugün 12 Eylül'ü arayan, solun yaptığı şiddeti asla anmayıp, sağın şiddetini ayyuka çıkaran, sol kesimi masum ve mütemadiyen mağdur gösteren, polis şiddetini lanetleyen ama şiddet, terör saldırısı DHKP-C'den, PKK'den gelince bu teröristlere hak veren, polis içerisinde örgütlenip, emir alan polislere orantısız şiddet uygulatıp sonra da hükümet karşıtlığı için bu şiddeti mevzu edinen kitlelerin kirli ittifakıyla muhatabız.

Yukarıda eylemlerini bir bir sıraladığım, normal şartlarda bir araya gelmesi tahayyül dahi edilemeyecek bu kesimler, sol, Marksist, kapitalist ve hatta emperyalist, aşırı milliyetçi, faşist çevreler gibi birbirinden oldukça uzak çevrelerden geliyorlar, onları bir ittifak haline sokan şey ise kendi varlıklarını korumak… Bu kesimler için kendi varlıklarını korumak pahasına tüm iddialarının aksi davranmak, verdikleri ölüm-kalım/varoluş savaşı sırasında yalnızca teferruat kalıyor.

Ak Parti'nin terörü bitirmesi ihtimali, eşit vatandaşlık haklarının anayasal güvence altına alınmasını sağlaması gibi girişimleri, MHP ve HDP'nin varlık alanı için siyaset yapacak yer bırakmıyor… CHP'nin artık zaten var olmadığı, inat dışında bir tercih olmadığı, hantal bir yapı olduğu, Yeni Türkiye'de varlık gösteremediği ortada… Bununla birlikte 12 yıldır mütemadiyen hatalarını ve eksiklerini görmeyen bu hareketler, Ak Parti'den geri kalışlarının nedenlerini hiç kendilerinde aramadılar. Seçimlerde aldıkları başarısız sonuçlar sonrası tek tavırları iktidarı itham oldu… Seçim ile varlık gösteremeyeceğini anlayan bu yapılar, demokrasi ve hukukun anasını ağlatan, paralel bir devlet yapılanmasına üç seçimdir umutlarını bağlamış durumdalar.

Kirli bir yapıda umut arayanlar, varlıklarının devamı için hizmet edeceklerini söylediklerini ülkeye ihanet edenlerin elini sıkarken, aynı zamanda kendi ideolojilerinin ve ideallerinin de -örneğin Kürt meselesinde olduğu gibi- altını oyanlar ile yan yana durmaktan imtina etmediler.

KCK Davası'nda sürek avıyla insanları bölük bölük toplayan bir kirli yapının düne kadar “Terörist başı” dedikleri şahıs için “sayın” hitabı kullanabildiğini de gördü bu gözler…

Tüm bu tutarsızlık, paradoks, utanmazlık dahilinde, polis şiddetini kınayıp, aynı zamanda şiddeti bir yöntem olarak kabul edenleri, terör saldırısına bulaşanları savunabilen medya patronu, emir eri köşe yazarları, aydın geçinen zevat da bu kirli yapılara eklemlendi.

“Türkiye, Türklerindir” logosundan tutun da, “Şerefsiz” manşetini çekebilenler, ırkçı saldırılar için zemin olacak manşet atanlar, bu kez HDP/PKK gibi siyasi/silahi yöntem tercih edenlerin basın bürosu gibi çalıştılar.

Bir de tasavvufun kanını emenler var ki sormayın, değerin, maneviyatın, Mevlana'nın, aşkın, kanını emip, ondan beslenenler var ki sormayın… Üçüncü sınıf, edebi ve manevi değerden yoksun, bu değerleri satın alınabilir bir hale getirip metalaştıranlar var…. Yukarıda saydığım kirli ittifak zincirinin son halkası, özgün değerlerimizi heder edenlerden biri oldu.

Elif Şafak, ülkenin seçim arifesinde, aynı zamanda Çözüm Süreci dahilinde bulunduğu kritik zamanlarda “
HDP yüzde 10 barajını geçmede başarısız olur ve Kürtler Meclis'te temsil edilemezse, Kürt siyasetinde şahinlerin etkisi artabilir.

Türkiye de silahlı çatışma günlerine geri dönebilir.”
buyurmuş.

Oldum olası, dünya yansa bir avuç samanı yanmayacakların, kan ve can mevzusunda atıp tutmasına ifrit olmuşumdur. Aynı durum Şafak'ın ifadeleri için de geçerli… Sırça köşkünden, yabancı kaynaklara “kan” anonsu yapan bir ağızdan daha kötü bir şey tasavvur edemiyorum, en azından kanın akmadığı şu günlerde…

HDP'nin büyük ihtimalle barajı geçemeyeceği artık belli olmuşken, paralel örgütün bel kemiği kırılıp artık kimseye fayda olmayacağı ortaya çıkmışken, kirli ittifak artık kısmen kendinden de ümit kesmişken, HDP binalarına saldırıp, seçime hile karışacak hikâyesi yazmaya başlayanların, son umut “HDP barajı geçemezse kan akar” nârâlarının o vicdandan nasip almamış gırtlaklarında düğümlenmesini temenni ederim; bir şehit bir de PKK'li annesinin acısına bakarak…

Diğer bir husus; ben “HDP barajı geçemezse kan akar” nârâsından, “tehdit” manası çıkarırım. Doğu'da köylüyü, mektuplar ile tehdit eden PKK'li eşkıyalığın da bu tehdide eklendiğini görünce, merak ediyorum; kanı ve silahı bir tehdit olarak görenler, halen bir alternatif olarak görenler ve onların destekçileri varken bu çözüm nasıl ilerleyecek?

Soruyorum elbet; bu ülkede kan aksa, iç savaş çıksa rahat mı edeceksiniz a tuzu kuru vicdansızlar, Anadolu'nun çocukları birbirini öldürse rahat mı edeceksiniz? Ak Parti düşmanlığınız, sizi son zerresi kalmış insanlığınızdan da çıkartmış olacak ki, HDP'nin barajı geçememesini bir tehdit unsuru olarak ortaya kokuyorsunuz, kirli emmeleriniz ve düşmanlığınızın o barajda boğulması temennisiyle…
#cemile bayraktar
#cemile bayraktar yazı
#yeni şafak yazar
9 yıl önce
Elif Şafak ve şürekâsının kan ve iç savaş merakı…
Türkiye’nin tezlerini kim anlatacak…
Enflasyon ile mücadelede beklentileri kırmak ve fiyat yapışkanlığının önüne geçmek
Cari açık ve Gabar’dan gelecek 3,2 milyar dolar
Küresel savaşın kaçınılmazlığına dâir
Yeni tehditler ve Türkiye’nin kurumsal güncellenmesi