|
Vesayet sistemini demokratik standartlara uydurmak kolay değil

Yürürlükte olan 1982 Anayasası, 12 Eylül darbesi öncesindeki siyasi parti yöneticilerine siyaset yasağı getirmiş; belli bir süre eski parti yöneticilerinin siyasi parti kuramayacakları, üye olamayacakları, seçilemeyecekleri ve siyasi faaliyette bulanamayacaklarını düzenlemişti.

Anayasanın halk oyuna sunulması öncesinde, dönemin Devlet Başkanı Kenan Evren, anayasanın tanıtımı çerçevesinde halka hitap ederken her gittiği yerlerde bu yasakları büyük bir coşkuyla savunmuş, hikmeti üzerinde çok sözler söylemişti. Neticede yapılan halk oylamasında yüzde 92 evet oyuyla anayasa yürürlüğe girmişti. Düz bir mantıkla bakılınca sandığa giden seçmenlerin neredeyse hepsi anayasayı ve elbette ki eski siyasilere getirdiği yasağı onaylamışlardı!

O dönemi yaşayanların hatırlayacakları gibi yeni anayasa Kasım 1982''de yürürlüğe girmiş ve arkasından da demokrasiye geçilmesi için bir takvim çıkarılarak belli bir süreç içinde yeni partilerin kurulması sağlanmış, seçime girecek partiler belirlenmiş ve bir yıl sonra yapılan seçimler sonunda ortaya çıkan tabloya göre iktidar seçilmiş kadrolara devredilmiştir.

İktidarın seçilmişlere devrini takip eden yıllarda siyaset alanındaki belli başlı tartışma konularının başında anayasanın getirdiği eski siyasilere yönelik olan söz konusu yasaklar olmuştur. Herhangi bir yargılama olmaksızın getirilmiş olan yasakları savunmanın hiçbir haklı gerekçesi elbette yoktu. Ama yasak anayasada duruyordu ve eski siyasilerin siyaset yapmaları söz konusu değildi. Bu yasaklar konusu anayasada değişikliğin gerçekleştirildiği 1987 yılına kadar devam etti. Bilindiği gibi bu yasağın kaldırılması için anayasada yapılan değişiklik yetmemiş konu referanduma götürülmüştü. Referandumdan da küçük bir farklı yasakların kaldırılması yönünde karar çıkmıştı. İnsanlara seçilme ve siyaset yapma hakkı bir referandum konusu olmuştu.

Bu yasakların kaldırılmasına ilişkin tartışmaların yaşandığı sırada siyasi sorunların tartışıldığı geniş katılımlı bir toplantıda şu hususa işaret etmiştim. Türkiye''de darbe ve müdahalelerle halka rağmen birtakım düzenlemeler yapılıyor. Demokratik düzene geçilince bu yasakçı düzenlemelerin kaldırılması için toplumun bütün kesimleri büyük bir uğraş veriyor. Ülkenin siyasi enerjisi bu yasakların kaldırılması, değiştirilmesi, halkın taleplerine uygun bir düzenlemenin yapılması için harcanıp gidiyor. Böylece toplumun enerjisi daha önemli işlere, sorunların çözümüne ve yeniliklere yöneltilmesi gerekirken boşuna harcanıyor. Darbelerin en büyük zararı bu şekilde toplumsal dinamizmi engellemek, enerjiyi boşuna harcamak ve darbecilerce getirilen hukuksuzlukları kaldırmak için harcanıyor. Türkiye''ye haksızlık ediliyor…

Bana bu hususu hatırlatan Emekli Askeri Hakim Yusuf Çağlayan''ın "Askeri Vesayet Bitmedikçe Tam Demokrasi ve AB Zor" başlıklı yazısı oldu (Yeni Şafak, 4 Temmuz 2009). Darbe dönemlerinde yapılan anayasa ve hukuk metinlerinin yapılaştırdığı rejim derin askeri vesayet izlerini taşımakta ve bir bakıma darbe yönetimlerinin olağanüstü uygulamaları bazı düzenlemelerle hukukileştirilip demokratik düzende de sürdürülmektedir. Olağanüstü şartların ürünü olan düzenlemelerin demokratik rejime uygun hale getirilmesi ciddi sıkıntılara, tartışmalara ve kavgalara yol açmaktadır. Olağanüstü dönemde herhangi bir tartışma, eleştiri ve uzlaşma söz konusu olmaksızın dar bir ekibin iradesinin ürünü olarak yürürlüğe sokulmuş düzenlemeleri değiştirmek, gözden geçirmek ve demokratik standartlara uydurmak, toplumun enerjisini, dinamizmini ve ileriye yönelik hayallerini tüketmekte, bir bakıma toplum sürekli patinaj yapar hale gelmektedir.

Mevcut anayasanın üçte biri değiştirildi ama aradan geçen yirmi yedi seneye rağmen hala geçici maddelerin değiştirilmesini tartışıyoruz. Bu durum sadece 82 Anayasası için söz konusu değil; 61 Anayasası da 12 Eylül darbesiyle yürürlükten kaldırılmasına kadar sürekli tartışma konusu olmadı mı? Altmışlı ve yetmişli yıllarda anayasa üzerine yürütülen tartışmalar toplumun enerjisini boşu boşuna alıp götürmüştür. Ceza Muhakemeleri Kanunu''nun 250. maddesinde yapılan bir kelime değişikliğinin yarattığı fırtınaya bakınca vesayet sistemlerinin demokratik standartlara uygun hale getirilmesinin ne kadar büyük bedellerin ödenmesine yol açtığı daha kolay anlaşılıyor.

15 yıl önce
Vesayet sistemini demokratik standartlara uydurmak kolay değil
Ne olacak bu anne babaların hali?
Seçim sonrası ekonomide manzara nasıl?
Amerikan siyasetinin İsrail ‘trajedisi’
Jeopolitik sürpriz: ABD, Rusya ve İsrail nasıl anlaştı?
Nazlı seçmen günlerinde siyaset