El-Kaide ve IŞİD gibi Harici-Vehhabist hareketler sistematik bir teolojiye dayanmazlar. Pratik, basit, rahat anlaşılır ve bireyleri keskin inançlara çağıran bir düşünce dünyası önerirler. Bundan dolayı çoğunlukla bir teolojiden bahsetmek zor. Çünkü teoloji dediğimiz düşünce sistemi, düşünmeye davet eden, sorgulama yapan ve hakikati grift kavramlar ve önermelerle temellendiren bir sistematiğin adıdır. Bu konuda aklımıza hemen İslam kelamı gelir. Allah, yaratılış, dirilme, ölüm, hayat, iyilik ve kötülük gibi konuları araştıran bir alandır kelam. Bütün bu konular etrafında yorumlanan, kavramlaştırılan ve belli bir bütünlük içinde insana hayatını idame ettirmesi için sunulan bir entelektüel dünya vardır. Bu açıdan teoloji ya da ilahiyat dinlerin insan, toplum ve dünya üzerine söylediği kelamdır. Varlık üzerine söylenen kelamdır.
İslam toplumlarında şiddeti savunan hareketlerin teoloji yerine ideolojileri ve söylemleri vardır. Çünkü ideolojiler derin, felsefi ve sistematik düşünceleri kapsamak yerine dogmatiktirler. Tartışılmaz ve eleştirilmez önermelerle temellenirler. Düşünme ve sorgulamaya yer vermezler. Bireyi dayanışmaya, kendini feda etmeye ve bireysel varlığını yok sayan kollektivist ideallere çağırır. İdealden öte eylemlere davet eder. Bundan dolayı oldukça yüzeysel, sloganik ve basit önermelerden oluşan söylemler üretilir.
Bu ideolojilerden hiçbiri İslam kültürü, edebiyatı, tasavvufu ve felsefesi müktesebatını taşımaz içinde. Hatta bunları reddeder. Çünkü bunlar bireyi derinleşmeye, düşünmeye ve sorgulamaya çağırır. Bunlardan uzak duran, basit, anlaşılır, bağlanma ve inanma esasına dayalı sloganlardan oluşan bir fikir ortaya konur. Fikirden de öte ideolojik kalıplardır bunlar. Kur’an ve Sünnet bu ideolojik bakış açısına göre yapılandırılır. Köy, kır ve kabilenin küçük, basit ve hiçbir derinlik taşımayan idrakiyle İslamiyet yorumlanır. En gelişmiş bir toplumsal dünyada yaşayanlar bile kendilerini tekfir ideolojisiyle ve Vehhabiliğin dünyasıyla arındırırlar. Arınma, aslında tekfir ideolojisi doğrultusunda saflaşma davranışıdır. Saflaşmayla beraber derinlik ve düşünme zenginliği yok edilir. Ya da zengin bir kent dünyasında kendi küçük kabile dünyasında yaşayan insanlar bu ideolojiye koşarlar.
Cihat, bir gaza hareketi olmanın ötesinde bir isyan hareketinin ve bir terör faaliyetinin adı haline geliyor. Bundan dolayı cihadizm kavramıyla anılıyor. Çünkü İslam'da cihadın belli şartları, ahlakı ve hukuku vardır. Bu konuda oldukça temel ilkelerle karşılaşıyoruz. Örneğin çocuklar, kadınlar, savaş halinde olmayanlar, ormanlar, ekinler ve mabetler dokunulmazdır. Müslümanların kendi aralarında yaptıkları savaşlara cihat adı verilmez. Sahabe döneminde yaşanan Sıffin ve Cemal Vak’ası fitne zamanları olarak değerlendirilir.
Cihat bir teoloji olmanın ötesinde bir ideolojiye dönüşüyor. Çünkü hiçbir teolojik kurala dayanmıyor. Yine Arap kabile toplumlarındaki ganimet ve yağma savaşlarını temsil eden hareketler halini alıyor. XIX. Yüzyıl'da Necid bölgesinde Vehhabilerin oluşturdukları kabile federasyonları aracılığıyla komşu kabilelere ve toplumlara saldırmaları ve üstelik buna cihat demeleri bunun en önemli temellerinden birdir. Vehhabiliğe katılan kabile, ganimet ve yağmalama için cihada çıkıyor ve kendi dışındaki Müslümanları tekfir yoluyla müşrik diye tanımlayarak düşman haline getiriyor. Dolayısıyla savaş açtığında da malı ve canı kendisine helal oluyor. Belli ölçülerde haricilikten de yararlanan bu savaş yaklaşımı geleneksel kabile talancılığıyla modern ideolojiyi bütünleştirerek ”kutsal şiddet” hareketi halini alıyor. Dinamik, hareketli, meydan okuyucu, kendini adayan ve karşılığında mal, kadın, can vs. el koymayı meşru gören bir yaklaşımdır bu. Cihat, artık bir teolojiden öte bir ideolojidir. Bir yağmalama yöntemidir. El-kaide ve IŞİD’in yaptığı terör, cihadın ideolojiye transferidir. Gaza kültürünün terör ve isyan pratiğine dönüşmesidir. İslam teolojisi ideoloji, cihadı da isyan ve terör halini almıştır artık!