|
İlahiyatçıların kafası karışık dedik, hepten karıştı

Birkaç hafta önce İlahiyat fakültelerindeki kafa karışıklığı hakkında bir yazı yazdım. Kendimce o yazıda dinimizi öğretirken sabit doğrularımızın bulunmasının önemini anlatmaya çalıştım. Ne YÖK"teki program hazırlığından haberim vardı ne de kendimi onlara akıl verme konumunda vehm ettim. Meğer böyle bir hazırlık varmış ve denize düşenin yılana sarılması gibi, birileri bizim yazdıklarımızı da söz konusu etmişler. Sonra da bir başkaları Faruk Beşer"i de sanki Kelam ve Felsefe derslerinin okutulmasına mutlak anlamda karşı imiş gibi görüp kafalarındaki kategorilerden birine koymuş ve eleştiriye konu etmişler.

Böyle olunca kendimi savunma zorunluluğu hasıl oldu:

Önce bendeniz de kendimce "kötü" bir felsefe okuyucusuyum. Yaz aylarımı felsefi kitaplara ayırırım. Felsefe okumadan derin düşünceye erişilemeyeceği kanaatindeyim. İlahiyat fakültelerinden felsefe derslerinin tümüyle kaldırılmasını doğru bulmam. Yüksek Lisans öğrencilerime verdiğim zorunlu okuma listesinde Bilgi Felsefesi başta olmak üzere epeyce bir felsefe kitabı vardır. Bunu kendi sayfamda da yıllardır yayınlıyorum, bakılabilir.

Kur"an-ı Kerim"in bize emrettiği tefekkür, teemmül, nazar, tedebbür, iddikâr, tefakkuh, teakkul gibi zihinsel faaliyetlerin, emredildiklerine göre mutlaka olması gerektiğini söylememiz bile zaittir. Bu eylemlere felsefe derseniz bir isimlendirme tercihi olarak bunda bir sakınca olmaz. Ama felsefeyi salt kuru aklın peşine takılma olarak görürseniz biz de buna hikmeti arama deriz.

Bununla birlikte meseleyi; İlahiyatlardan felsefe derslerinin kaldırılması kararı, her şeyden önce, makasıd"uş-şeria"ya aykırıdır gibi felsefe açısından da, makasıd açısından da sorunlu bir tarzda sunmanız da hariçten gazel okumak olur. Bu aynı zamanda Kindî"den önceki Müslümanların makasıdü"ş-Şeria"yı kavramadıkları anlamına gelir.

Bizim o yazımızda söylediğimiz şey felsefe ve kelamın olmaması değil, zorunlu olarak olması idi. Ancak bunun verilme yaşının sabit doğruların öğretilmesinden sonraya bırakılması gerektiğini bir fikir olarak ortaya atmıştık, o kadar. Hazırlık sınıfını saymazsak, dört yıllık bir eğitim sürecinde önem sırasına göre verilmesi gereken bilgiler neler olmalı ve hangi oranda verilmeli? Mesele bu. Siz çok besleyicidir diye bebeğinize biftek yedirir misiniz?

Bu okulların felsefe fakülteleri değil ilahiyat fakülteleri olduğunu da unutmamalıyız.

Bunlar bizim bir sesli düşünmemizden ibaretti. Tartışma açılınca hayırlı da oldu. Musademe-i efkârdan hakikatin çıkacağını umuyorum. Ama felsefeyi, yani bir bakıma tefekkürü bu kadar savunan insanların sıradan bir fikir eksersizinden bu kadar rahatsız olmaları, felsefi derinlikleri açısından da düşündürücü değil mi?

Bendeniz bir eğitim uzmanı değilim. Dolayısıyla eğitimde olması ya da olmaması gereken şeyleri belirlemede isabet şansım büyük olamaz. Sanıyorum YÖK"teki arkadaşlarımızın çoğu da benim durumumdadır. O halde İlahiyat programları işin uzmanı olmayanlara bırakılmayacak kadar önemli görülmelidir. Böyle aceleye getirilmemelidir. Bir modern muhafazakâr ayrışmasında bir tarafın ideolojisine kurban edilmemelidir. Bunda kimsenin şüphesi olmamalı.

Ama eğri oturup doğru konuşalım: Bu tartışmalara İlahiyat cenahından gelen bazı müdahalelerin, ilmi açıdan felsefenin ya da kelamın varlığını savunmaktan çok, zaman zaman, benim dersimin kredi saati azaldı, seninki çoğaldı sığlığına düştüğü de olmuyor mu? Böyle önemli bir meseleyi bu açıdan bakarak halledebilir miyiz? Mesele bir zihniyet meselesi olarak ele alınmalı değil mi?

Biz bunları söylerken birisi çıkıp bize şunları da sorabilir:

Sizler İlahiyatlarda dininizi, yani hem münzel hem de kevnî ayetleri anlamaya yardımcı olacak biçimde etkin ve de yetkin bir felsefe mi okutuyorsunuz? Hikmet"i mi arıyorsunuz, yoksa tarihin çöplüklerindeki felsefi görüşleri mi ezberletiyorsunuz. Ya da felsefe yapabilecek veya anlatabilecek bir diliniz yahut İran"daki gibi bir felsefe geleneğiniz var mı?

Bu soruya; geleneğimizin, mevcut birikimimizin, felsefe dilimizin şimdilik yeterli olmaması hiç olmaması anlamına gelmez diye cevap verilebilir.

Ama unutmamalıyız ki, İlahiyat fakülteleri felsefe laboratuvarları olmamalıdır. Felsefenin olması gereği ayrı bir şeydir, neyin, nerede ne kadar ve nasıl olacağı ayrı bir şeydir.

Bizce felsefenin ağırlıklı olarak bulunması gereken program, İlahiyatlarda öğrenci sayısı gittikçe artan Yüksek Lisans ve Doktora seviyesi olmalıdır. Benim fikrim bu.

٪d سنوات قبل
İlahiyatçıların kafası karışık dedik, hepten karıştı
Ne olacak bu anne babaların hali?
Seçim sonrası ekonomide manzara nasıl?
Amerikan siyasetinin İsrail ‘trajedisi’
Jeopolitik sürpriz: ABD, Rusya ve İsrail nasıl anlaştı?
Nazlı seçmen günlerinde siyaset