|
Terör, savaş ve ihkak-ı hak

Dedik ki, Peygamber (sav) İslam ümmetinin en önemli kutsallarından biridir ve ona saldırı İslam’ın ve Müslümanların varlığına saldırı olduğu için bir savaş sebebi sayılmıştır. Bunda farklı düşünen yok. Ama bireylerin ve grupların savaş ilan edemeyeceği de kesin. Devletin bir fonksiyonunu bireyler ya da gruplar yapmaya kalkışırsa bu, savaş değil terör olur.

Terörün bir savunma aracı olarak kullanılmamasının iki önemli sebebi vardı: Bir, terör sadece hak edenleri değil, hatta çoğunlukla hak etmeyenleri cezalandırır. İki, özellikle günümüzde terör daha çok yapana zarar verir, kimin yaptığını kimin yaptırdığını bilemezsiniz. Oysa savaş zarar vermek için değil, zararı def etmek için meşrudur.

Kaldı ki, bugün terörün ne olduğuna da yine güçlüler karar veriyor. Canını, malını, ırzını korumak için sapanla taş atan Filistinli terörist olurken, onlara kendi topraklarında, çoluk çocuk ayırımı yapmadan misket bombaları yağdıran İsrail doğal hakkını kullanmış oluyor. Bu sebepledir ki Allah; “düşmanlarınıza karşı yapabildiğiniz kadar güç biriktirin” buyurur. Terörü, güçlü ülkeler, güçlenmesini istemedikleri ülke gençlerine yaptırırlar. Çünkü terör, yapanlar için bir güç kaybıdır. Birine bir tokat attığında beş tokat yiyeceksen bu tokadı atmanın anlamı yok.

Ortaya çıkış itibariyle samimi olabilirler, ama son yıllarda Müslümanlar bu tür sözüm ona “cihad” hareketlerden çok büyük zararlar gördüler. İslam düşmanları tarafından maniple edilip yönlendirilmeyeni de hiç olmadı. Birkaç ayda IŞİD altı binden fazla kayıp verdi. Bunların en az yüzde doksanı samimi ve “cihat” ruhuyla bu harekete katılmış gençlerdir. Daha fazlasını da kendileri öldürdüler. Onlar da Müslümandı. Sonuç ne oldu? İslam ümmeti bunca yetişmiş gencini kaybetti. Efendim, şehit oldular, bunlara kayıp diyemezsiniz demenin bir mantığı olamaz. Şehitlik nihaî hedef değildir, en büyük hedef uğrunda ölene, o hedefin hatırına verilen büyük bir payedir. Uhut’ta şehit olanlar için Allah, siz kârlısınız, siz onların ölülerinden daha çok şehit verdiniz demedi. Siz yara aldıysanız onlar da yara aldılar buyurdu.

Mekke döneminde bütün saldırılara rağmen Hz. Peygamber kimseye el kaldırılmasına müsaade etmedi. Buna rağmen gerek Mekke’de gerek Medine’de heyecanlı gençlerden kaynaklanan münferit vakalar olmadı değil. Ama Efendimiz onların bir kısmından beri olduğunu ilan etti. Ses çıkarmadığı, hatta aferin dediği olaylar da var. Ama o zaman o heyecanlı gençleri tahrik edip yönlendirecek düşmanlar yoktu.

Hz. Peygamber’in Medine’deki münafıkları öldürmediği, hatta Hz. Ömer’in bütün ısrarlarına rağmen deşifre bile etmediği herkesin malumudur. Kendisi bunu fitneye mahal vermemek için böyle yaptığını söyler. Küffar diyarında hırsızlık sebebiyle el kesilmesini yasakladı, yapılırsa Müslümanların zarar göreceğini bildirdi. Sonra fıkıhçılar diğer had cezalarını da buna kıyas ederek darülharpte uygulatmadılar. Bu sebeple fakir, bu gün için İran, Suudi Arabistan ve

Nijerya gibi yarı Müslüman ülkelerin recm başta olmak üzere bazı had cezalarını uygulamalarının Hz. Peygamber’in siyasetine uygun olmadığını düşünüyorum.

Bir insanı elektrikli sandalyede dakikalarca çırpındırıp idam etmekten daha vahşi bir ceza olabilir mi? Ama bu sebeple bugün hiç Amerika’yı eleştirenleri gördünüz mü?

Eğer Hz. Peygamber’in siyerini ve sünnetini, yani İslam’ı uygulama tarzını ve siyasetini bir bütün olarak ele alıp değerlendirmezseniz, orada herkes kendi ideolojisine destek olacak parçacıklar bulabilir. Ama parçacıklar bütünü temsil edemez.

Uzmanlar derler ki, bir terör olayını kimin yaptırdığını anlamanın en kestirme yolu, bu olaydan kimin kârlı çıktığına bakmaktır. Çünkü hiçbir terör olayında operasyonu yapanlar, bunu neden yaptıklarını ve üst halkaların kimler olduğunu bilemezler. O halde en azından dört işlemle toplama çıkarma yapıp sonucu görebiliriz.

İslam dünyasının son uyanış döneminde en ölçülü, bireyi cemaate feda etmeyen, bireyin yetişmesine de cemaat kadar önem veren en kaliteli hareketi olan İhvan hareketi Suriye’de silaha başvurma hatası işlediği için Mısır’ı da kaybetti.

O halde Peygamber'e ya da diğer kutsallara yapılacak menfur saldırılara ihkak-ı hak yoluyla karşılık vermek Müslümanlara her zaman zarar verecektir. İslam dünyası bu tür hareketlerden artık bitap düştü. İhkak-ı hak, kişinin hakkı olduğunu düşündüğü bir şeyi kendi yöntemleriyle elde etmeye çalışmasıdır.

Gerçek anlamda, yani hem ilmi hem de meşru yönetimi birlikte elinde tutanlar anlamında ulü’l-emrin bulunmadığı zamanlar ulu’l-emr ulemadır. ‘Ulû’ kelimesi çoğuldur ve tek bir âlimin de bu işi üstlenemeyeceğini gösterir. O halde ulemanın onayı olmayan hareketler İslamî de olamazlar. Kur'an-ı Kerim’de, ‘Allah’a, Peygamber'e ve sizden olan ulü’l-emre itaat edin’ açık emri var.

Müslümanlar bu türden her çirkin olay karşısında yüzlerce binlerce gencini kaybetme yerine, ilave binlercesini kazanmanın yollarını bulmalıdır artık. Cehaletten kurtulma bu yolların başında gelir. Bu da yine ulemaya bağlıdır.

Tiwitter.com@farukbeser
#hazreti muhammed
#terör
#islam
#ışid
9 yıl önce
Terör, savaş ve ihkak-ı hak
Kritik eşik aşıldı
Söküğün suları sızlattığı yer
Üniversite idari personelinin özlük haklarına ilişkin sorunlar ve çözüm önerileri
Tevradî bir mitin Kur’anî bir kıssa ile tashihi
i-Nesli anlaşılmadan siyaset de olmaz, eğitim de…