|
“Dünya bize, biz birbirimize emanetiz”
I-

Her yıl DİB “Kutlu Doğum” Haftası'nı öne çıkardığı bir tema etrafında kutluyor.

Bu yılın teması “Hz. Peygamber ve Birlikte Yaşama Ahlakı”

Düsturu başlıkta gördüğünüz “Dünya bize biz birbirimize emanetiz”.

Dünya bize emanet lakin ne emanetimizin değerini biliyoruz, ne de birbirimizin.

Dündeki kendini ekonomik olarak fersah fersah geride bırakanlar, manevi olarak da geride bırakıyor. Maddi olarak zenginleşip artarken manevi olarak fakirleşiyoruz. Hepimiz için bu böyle.(Bu satırların yazarı en çok kendini böyle gördüğü için huzursuz. Cümlelerimin kalbe değen bir ucu varsa eğer, kalbimin içindeki ateşten bir parça karıştığı için.)

II-

Yer Üsküdar Balıkçılar Çarşısı. Yol arkadaşım Sema. Yanımda Sema varsa dünyanın en güzel insanları çıkıp gelecektir. O benim kayıpları bulan kardeşim.(Evin içinde bir eşya bulamadığımda bile ona telefon ederim. Konuşurken bulamadığım nesne gelip beni bulur her defasında. Ama bu sırrı ifşa ettikten sonra devam eder mi bütün o buluşlar... Burada bir maşallah demelisin ey okuyucu!)

Ne diyordum... Üsküdar'da Balıkçılar Çarşısı'ndayız. Hava nasıl sert. Nasıl keskin. Sırtta gezinen bıçak, yüzü parçalayan ustura. O derece keskin bir ayaz var.

Bir teyze. Kavruk. Küçük. Cansız. Taşın üstünde oturuyor. Ters çevrilmiş ambalaj kutusunun üstüne beş altı tane çorap koymuş o çorapların başını bekliyor. Bütün çoraplar satılsa ne kazanacak! Onlara hiç sermaye vermemiş olsa bile kazanacağı bir para yok.

Ama, lakin, fakat, dünyanın bütün bağlaçları burada saf tutsun omuz omuza. Saf tutsunlar ve o teyzenin bende kalan hatırası için temenna etsinler saygı ile.

Biz sırf teyzeye hürmetimizden bir çorap almak için beklerken; genç bir kadın tezgaha eğildi. Bir çorap aldı. Aldığı çorabın etiketine baktı. “Yün yazıyor” dedi. O kadar. Sayın ki sesli okudu çorabın etiketini. Teyzeye yün mü bu çoraplar diye sormadı.

Fakat bakınca kavruk, cansız görünen, konuşunca dünyanın bütün kirlerini sesiyle, sözüyle temizleyen o kadın. O kadın ki yüzünde Rabbim fakirleri niye sever sorusunun cevabını bir kez daha bulduğum kadın...

Kuş sütü eksik olmayan sofralardan aç kalkışımızın, sırtımızdaki abalara, kürklere rağmen ruh üşümesinden bir türlü kurtulamayışımızın sebebi, fakirlerin nazarından kendimizi mahrum kılışımız...

Çorabın etiketine bakıp yün yazıyor diyen müşteriye, yaşlı teyze o kavruk teyze “Yün filan değil dedi. Karışık. Pek de ısıtmıyor zaten.”

O an o kavruk kadını havalara kaldırmak istedim. Dürüstlüğünü, tok gözlülüğünü ve dahi tok sözlülüğünü maya diye sokaklara çalmak istedim.

Aramızda beyinsizler çok. Ve lakin kalbi berrak olanlar da çok. Kalpleri öyle berrak ki sadece onlar eşyanın hakikatine vasıl oluyor.

III-

Yaklaşık iki aydır şehrin sokaklarında, metrolarında hep çorap görüyorum ey okuyucu. Çorap bahsinde kilitli kaldım.

Yalınayakları görüyorum. Çorapsız ayakları. En çok da Suriye'den gelenlerin çıplak ayaklarını görüyorum.

Bir iki, üç beş. Geçen gün oğlu ile dilenen kadına sordum. Önce onları karı-koca zannettim. Sonra ana oğul olduklarını anladım. Ana Türkçe biliyor. Türkmen asıllı. Oğlu Türkçe bilmiyor. Ayakları yalınayak kadına 'Niye çorap giymiyorsun bu havada, çorabın yok mu' diye sordum.

Var ama kirli. Yıkayacak bir yer yok dedi.

Yıkayacak yer yok. Çünkü harabede yaşıyorlar.

IV-

Buradan bütün belediyelere sesleniyorum. Metroların yakınlarına çamaşırhaneler ve dahi duşlar yapmalısınız. Bu şehrin yolcusu var, hancısı var, garibi, gurebâsı var.

Haydi eller havaya, şık mekanlarda şık sunumlarla bitmiyor şehircilik hizmeti.


Düzeltme

“Fatma Hanım merhaba, Çarşamba günkü yazınızda ifade ettiğiniz kısım, bildirimde ve konuşma içeriğinde bu ifadelerle yer almamıştı. Elbette konuşma ve okunan metnin dinleyene sirayet ettiği kısmını ben de oldukça önemsiyorum. Buna ilaveten izninizle bildiri ve sunumumla ilgili bazı detaylara açıklık getirmek istiyorum. Konumun tam başlığı 'Popülerleşen bir fenomen olarak Kutlu Doğum Haftası ve anlatılan Hz. Peygamber'. Popülerleşme olgusuna, kutlanan hafta çerçevesinde anlaşılmasına yardımcı olacak kavramsal analiziyle birlikte, üzerinde durduğum yönü, kutlamaların yapıldığı mekânlar üzerinden anlamaktı. Mekânın yapılış amacının, bir yönüyle de olsa kapalı spor salonu, büyük kongre merkezleri, stadyumlar gibi mekâna ilk defa katılan bireyleri mekânın ve hitabetin, aidiyet bağlamına etkisini ifade etmeye çalışmıştım. Mekânın programlar için yeniden kurgulanması ve düzenlenmesinden, seküler anlam kaygısıyla inşa edilmiş bu tür mekânlarda hiyerarşik konumlanmadan, konuşma içeriğinin takdimi gibi detaylar anlayıcı yaklaşımla değerlendirilmişti. Kutlu Doğum Haftası'nın anlam ve amacı, anlatılan Hz. Peygamber gibi alt konu başlıkları burada yalnızca zikretmekle birlikte, katılan bireylerin dini bir programa, ibadetlerdeki huşuyu hissedebilme, Hz. Peygamber'e olan sevgisini artırabilme gibi sıralanabilecek pek çok amaçlarla katıldıkları gözlemlenmektedir. Dolayısıyla bildirim ve ifadelerim arasında geçmeyen, '.bir adam fazla olsun saikiyle evinden barkından alınıp spor salonlarında yapılan kutlamalara “taşınan” teyze ve amcaların, ait olmadıkları mekanda “dini ritüel”e maruz kalmaları hususu oldu' cümlelerine açıklık getirmek istedim.”

Dr. Ayşe Karaköse Uzman Vaiz
#Kutlu Doğum
#fatma barbarosoğlu
#köşe yazısı
9 yıl önce
“Dünya bize, biz birbirimize emanetiz”
Alayı, bu filmde!
Efendimiz’in (sav) Zekatı-1
Milyonlar milyarlar havada uçuşuyor
Sandık başına giderken…
Operadaki Hayalet’in “kehaneti” gerçekleşirse…