|
Öteki değil bizi yaralayan ve öldüren esas “beriki”

I-

Pazar gününden itibaren “küçük hikaye”nin gündemi, kocasının darbesi sonucu, lohusa yatağında felç olan, “beş dil bilen başarılı spiker”in trajedisine kilitlendi.

Haberi görür görmez sarsıldım.

Genç baba olayın medyaya yansıtıldığı gibi olmadığını, felç durumunun sezaryen doğum ile ilgili olduğunu söylüyor.

Evet durum böyle de olabilir. O zaman devreye genç adamın trajedisi de girmiş olacak. O genç adam, eşinin felç oluşuna mı üzülsün, kendini ifade etmek sıkıntısı içinde herkese dert anlatmak zorunda kalışıyla mı başa çıksın?

Meseleleri anlamaya çalışalım ama yargılamadan, yangına körükle gitmeden.

İster bu olaydan yola çıkalım isterse başka bir olaydan “beriki”nden gelen şiddet ile başımız dertte!

II-

90’ların ikinci yarısından bu yana “birlikte yaşamak” kavramı üzerinden tartışıyoruz. Sade suya hayat tarz tartışmalarından başımızı alamıyoruz.

Türkiye’de sosyal bilim çalışmaları maalesef dünya ile uyumlu bir trend yakalama hastalığına tutulmuş olduğu için, belli bir zaman diliminde herkesin aynı konuyu araştırdığı tartışma konusu yaptığı “moda sorun alanları” ile karşılaşıyoruz.

1990’larda feminizm,2000’li yıllarda herkes kimlik üzerine çalışmaya başladı. Çalışılsın buna itirazım yok. Fakat sorun alanı olarak Türkiye’nin değil de dünyanın gelişmiş ülkelerinin sorun alanları üzerinden araştırılma yapılmasına, yerelin tasviri konusunda tutuk davranılmasına itirazım var.

Birlikte yaşamak kavramını nereden tartışıyoruz?

Paul Virilio, Fukuyama’nın tarihin sonu tezini kaba ve incitici olduğunu söyledikten sonra tarihin sonu değil ama coğrafyanın sonundan bahsedebiliriz diyordu.

Birlikte yaşamak kavramını coğrafyanın bittiği, sınırların bir anlam ifade etmediği bir zamandan tartışıyoruz.

Dolayısıyla bu kavramı 19. yüzyılın ilk yarısı ile yirminci yüzyılın ilk yarısında ele alınandan çok daha farklı bir boyutta ele almak zorundayız.

Birlikte yaşamak kavramı bagajında öteki ile yaşamanın negatif unsurlarını barındırır.

Oysa biz bu gün beriki ile yaşamanın sıkıntılarına da maruz kaldığımızı gözden kaçırmamak zorundayız.

Beriki, yani buradaki, yakındaki.

Hem iç politikada hem dış politikada tıkandığımız yer tam da burasıdır: Berikinden gelen şiddet. Berikinin ihaneti.

Levinas ötekinin yüzünde insanlığımızın sınandığını söylüyordu. Ümmet bilinci berikinin yüzünde sınanıyor.

Siyasetin “beriki” üzerinden servis edilen şiddeti....

2000’lerin Türkiye’sinde ana haber bültenlerine inanmak gerekirse şiddetin en ziyade berikinden geldiği bir dönemi yaşıyoruz. Eski eşi tarafından öldürülen kadınlar; torunu tarafından öldürülen dedeler ve nineler; amcaları dayıları tarafından kaçırılan çocuklar; erkek kardeşleri tarafından yaşam hakkı elinden alınan genç kızlar.

Ve en çok da eşi ya da eski eşi tarafından öldürülen kadınlar!

“Beriki”nden gelen şiddet en çarpıcı sahnesini zihnimize ve kalbimize ablasıyla evlenmesine izin vermediler diye ailenin küçük kızını kaçırarak olmadık işkencelerle öldüren “güvenlik görevlisi” üzerinden kazımıştı ki, beterin beteri var durumu ortaya çıktı, evlendiği kadınları öldüren adamın hikayesini paylaşmaya zorlandık ekran üzerinden. Hatırlayın sadece bir kaç ay önce...

Öteki ile yaşamak siyaset üzerinden tartışılırken “beriki” ile yaşayamamanın gelip dayandığı nokta ahlaki krizdir.

En fazla ihtiyacımız olan şey kötü olana hep beraber kötü, iyi olana da iyi diyebilmemiz.

Siyasi, ideolojik yarılmaları bir tarafa bırakarak “beriki” yani yanıbaşımızdakinin neden “yakınımız” olarak kalmadığını bize en büyük kötülükleri yapan olduğuna odaklanmamız gerekiyor.

#küçük hikaye
#beş dil bilen başarılı spiker
#felç
9 yıl önce
Öteki değil bizi yaralayan ve öldüren esas “beriki”
İnsaf!
Dağ yürekli adamların büyük seçimine doğru
Demografik dönüşüm
Seçim bitsin, önümüze bakalım!
Yerel seçime ramak kala: DEM, Yeniden Refah ve İYİ Parti