|
“Ruhun Kanseri” ve Kalp gözü!

Her vaktin bir nasibi, her anın tükenmeyen bir tecrübesi var.

Ne ki bu tecrübe bazen ağrıların mihmandarlığında ilerliyor, bazen yalnızlığın. Size bu gün ağrılarımın müsaade ettiği ölçüde bir günümü anlatacağım. “Başkaları”nın yalnızlığına dair bir gün.

6 Aralık Cumartesi. Biraz sonra evden çıkıp KASAD’ın, toplumu şizofrenlere kazandırmak için düzenlemiş olduğu toplantıya katılacağım. Onların başlığı bu değil elbet, lakin zihnim şizofrenleri topluma değil toplumu şizofrenlere kazandırmak üzerinden veri topladığı için, bu başlığın altında seçici algıyı devreye sokmuş durumda.

Kul kurar, kader güler sözünü biraz sonra bütün şiddetiyle hissedeceğimi henüz bilmiyorum. KASAD’ın toplantısına gideceğim, ardından EDEB ile söyleşi yapmak üzere Hırka-i Şerif'te olacağım.

Ayakkabımı giyerken olanlar oluyor. Eğilmemle birlikte belim kilitleniyor. Yapmam gereken derhal istirahate çekilmek. Kalbim el vermiyor, o toplantıya hiç olmazsa katılımcı olarak destek vermek istiyorum.

Belimdeki ağrı sırtıma ve boynuma doğru yayılıyor. Ayaklarımdan biri uyuşuk. Taksi istiyorum. Bugün sınav var taksi bulmanız imkansız cevabını alıyorum.

Gitmekten vazgeçmem gerekiyor. Başka bir zaman olsa ilk işareti kabul eder çoktan vazgeçerdim. Metroya kadar yürümem gereken yolu yürüyemeyeceğimi bildiğim halde yola çıkıyorum. Adımlarım karınca adımı. Üstelik acı gittikçe artıyor. Eczaneler henüz açılmamış. İki yüz metre bile yürüyemiyorum. İstasyona varmak için en az bin metre yürümem lazım. Gelip geçen taksilerin hepsi dolu.

İmdat diyorum Allahım İmdat. Oturacak bir yer ilişiyor gözüme. Her akşam köşede mendil satan kadını bu defa market alışverişinden dönerken görüyorum. Torunların nasıl? İyiler. Kim bakıyor onlara? Annesi babası. Ben yaşlı kadının verdiği cevaplardan o benim sorularımdan şaşkın. Torunlarına sen bakmıyor muydun? Yo ben kızıma bakıyorum. Şizofren bir kızım var benim.

Sonra durum anlaşılıyor. Yetim torunlarına bakan kadın başka bir kadın. Fakat ne kadar birbirinize benziyorsunuz diyorum. He diyor kadın hiç şaşırmadan. Yokluk, acı insanı hep bir örnek yapar.

Ağrım giderek artıyor. Fakat gitmeme seçeneği devreye hiç girmiyor. Allahım diyorum bana hayırlı bir kulunu gönder. O sıra ters istikamette bir taksi görüyorum. Duruyor. Taksiye ayaklarımı almaya çalışırken acı çeken hayvan gibi bağırıyorum. Şoför, hastaneye gideceğimizi sanıyor, CRR diyorum.

CRR’ye varıyoruz. Bir davet. Şizofrenler için düzenlenmiş bir toplantıda ona dair bir davet almak burnumun direğini sızlatıyor. Bir köşede usul usul ağlamak istiyorum. İçimde bıraktığı boşluğu gözyaşları ile doldurursam bu boşluktan nihayet kurtulacağımı sanarak. AYŞE ŞASA! Hacer Gündüz, Ayşe abla için toplanacağız sizi de bekliyoruz diyor.

Merhume Ayşe Şasa toplumu kazanmış eski bir şizofrendi. Toplumu kazanmak için az çaba sarf etmedi. Gecenin ya da sabahın bir yerinde etrafında oluşturmuş olduğu arkadaş grubuna ses verirdi. Topladığı sesleri, sözleri bir armağan olarak bırakıp giderdi. Onun her telefonundan sonra hayat ikiye bölünürdü benim için. Ayşe Şasa’nın telefonundan evvel, telefonundan sonra.

Kim bilir aramızda Ayşe Şasa’nın kumaşından daha kimler kimler var. Yürümezsek, varmazsak ses vermezsek bilemeyeceğiz.

II-

Toplantının maalesef sadece sabah oturumuna katılabildim. Açılış konuşmaları genellikle sıkıcı olur. Ama bu defa sıkıcı değil tam tersine çok bilgilendirici idi. Sempozyumu düzenleyen Dr. Mehtap Arslan Delice, Bakırköy ‘deki hastaları ilgili deneyimlerini anlattı. Bir güler yüzün, bir selamın kişinin bütün ruh dünyasını nasıl etkileyebildiğinden söz etti.

Sayın Dr. Sare Davutoğlu KASAD’ın kurucusu ve onursal başkanı olarak mesai arkadaşlarından ne kadar gurur duyduğundan bahsederek, şizofren hastaları için hepimizin yapacağı çok şeyler olduğunu anlattı.

Sayın Emine Erdoğan, yaptığı konuşma ile salondan defalarca yoğun alkış aldı. Hayır, gelen alkışlar siyasi bir içeriğe değil, toplumun ihtiyacı olan incelikler bahsine dairdi. Sayın Emine Erdoğan konuşmasını bir hikaye ile bitirdi. O hikayeyi naklederek ayrılayım huzurunuzdan. Gözleri görmeyen adam bir elinde desti bir elinde fener ile gecenin karanlığında ilerlemektedir. Bir adam yaklaşır. Senin için gece de bir gündüz de. Bu fenerin sana ne faydası olacak ki! Kafa gözü kapalı lakin kalp gözü açık olan Kendim için değil der senin gibi kalp gözü kapalılar için taşıyorum bu feneri, bana çarpıp da elimdeki testiyi kırmasın diye.

Cevabını acilen bulmamız gereken soru: Kalp gözümüzü bu kadar karanlık eyleyen nedir?

Meraklısı için not:

Nazife Şişman ve genç ekibimizle Nihayet dergiyi çıkarıyoruz. Evet dergimizin adı Nihayet. 18’den 88’e okumayı ve paylaşmayı seven herkes için “ev içi”ne dair bir dergi olacak inşallah.

Derginin hazırlık aşamasında biraz yorulmuş olmalıyım ki, yukarıda bahsettiğim gibi bünye, nükseden hastalıklar üzerinden mesaj gönderiyor.

Bir müddet bu köşe üzerinden irtibatta olamayacağız.

Dergi ile ilgili haberleri sosyal medya üzerinden paylaşacağım inşallah.

Tivıtır adresim şöyle:

@fatma_barbaros

Dualarınızı ve selamlarınızı bekliyorum. Bu safhada çok ihtiyacım var.

#KASAD
#şizofren
#EDEB
9 yıl önce
“Ruhun Kanseri” ve Kalp gözü!
Ne olacak bu anne babaların hali?
Seçim sonrası ekonomide manzara nasıl?
Amerikan siyasetinin İsrail ‘trajedisi’
Jeopolitik sürpriz: ABD, Rusya ve İsrail nasıl anlaştı?
Nazlı seçmen günlerinde siyaset