|
“Bırak güneşi içeri girsin!”
Her şeyi olduğu gibi görebilmemiz için, herkesin bize bakmadığı bir yerden bakmamız gerekir.

Hayat giderek iki reklam arasında sıkışıp kalan çaresiz bir gösteriye dönüşüyor.

Kameranın üzerimize çevrildiği her yerde kaçınılmaz olarak her şey bir kurgudur; insanlar orada en fazla 'gerçek insan'ı oynayabilirler.

Anlatmanın bin türlü yolunun icat edildiği böyle bir zamanda, anlamaya hiçbir yol bulamayanların sayısı her geçen gün artıyor.

Söylemeye imkan bulduklarımız nasıl bir nasip meselesiyse, anlamaya güç yetirdiklerimiz de öyle nasip meselesidir.

Dünyanın en derin sözlerini suskunlar söyler, dinleyin görün!

Fazla debelenmeyin bu dünya için, gün gelecek hepimiz unutulup gideceğiz. “Bir Değirmendir Bu Dünya” diyor rahmetli Cahit abimiz, ne öğütür sanıyorsunuz o değirmen, insandan başka!

Bugün artık pek çok insan etkileyici sözler söyleyebiliyor, nadir olan şey 'etki'nin kendisi...

Aslında hep kendi kendine konuşuyordu ama bazen etraftaki kimi insanların sözlerine kulak misafiri olmasına da izin veriyordu.

“Bir konuda yanılıyorsun” diyecek oldu biri. “O kadarcık da kusurum olsun” dedi omuz silkerek diğeri.

İnsanlık elindeki son kafiyeyi de tükettiği için, mecburen serbest şiire geçilmiştir diye düşünüyorum.

Lafı uzatan hikayecilerle, mevzuyu kısa kesen romancılar, önce gidip dört yıl iktisat okusun!

“Biraz önce tarihin en büyük lafını ettim!” dedi iddialı olan. “Keşke bundan tarihin de haberi olsaydı” diye karşılık verdi gülümseyerek dalgacı olan.

Büyüklenmeye yeltenen hadsizler hep küçüklüğünü unutmuş olanlar arasından çıkıyor.

“Büyüyünce ne olacaksın?” diye sordular. “Asırlardır aynı soru, siz büyükler kendinizi hiç geliştirmiyorsunuz!” diye çıkıştı onlara hiç de oralı olmayan çocuk!

Milyarlarca muntazam elmanın gelip geçtiği uzun elma tarihine bakıp da, ısırılmış kıytırık bir elmanın bu kadar meşhur olabileceğini kim tahmin edebilirdi?

Kendini aşırı ciddiye aldığı için kimsenin ciddiye almadığı ne çok insan var.

Eskiler hallerinin kendilerine yakışıp yakışmadığıyla ilgiliydi, biz giysilerin yakışıp yakışmadığıyla ilgiliyiz daha çok!

Gerçekten vücut dili diye bir şey varsa, itiraf edelim ki o dil bütün gün dışarıda!

“Gerçeği öğrendim bir gün... Ve acının gerçek olduğunu... Sonra dozunda acının, yemeğe olduğu kadar hayata da tad kattığını anladım. Her canlının mutlaka ölümü tadacağını ama sadece bazılarının hayatı tadacağını öğrendim” buyuruyor inceden Hazreti Mevlânâ.

Bu da geçer dediler, benim çiğliğim geçmedi yahu!

Maddî hayatımda her sabah uykudan uyanıyorum, perdeyi açıyorum, güneşi görüyorum. Bunu bir kerecik de mânevî hayatımda yapabilsem var ya!

“Önce bir perdeyi gör ki” dedi meczup, “güneşten haberin olsun!”
#Mevlânâ
#insan
#hikaye
#toplum
#ölüm
#hayat
9 yıl önce
“Bırak güneşi içeri girsin!”
Elma kokulu ölümler: Bir Halepçe hikâyesi
“Kutsal Dava”
Evvelbahar
Siz hiç “ayben”e para gönderdiniz mi?
Irak: Kurtların sessizliği…