|
Başrolün figüranı
Eserleri o büyük iddialarını taşıyamadığı için, her yere mecburen kendileri taşımak zorunda kalıyorlar iddialarını. Kan ter içinde kalmaları bundan.

Birçok şeyi vefa duygumuzdan değil, daha önemli bir şey ortaya koymaya mecalimiz olmadığından tekrarlayıp duruyoruz.

Hepimiz üç aşağı beş yukarı aynı kısalıkta olduğumuz için kimse hizayı bozmuyor ve böylece herkesi memnun eden asılsız bir selvi boylulukla yaşayıp gidiyoruz.

“Sana neyin yanlış olduğunu söyleyeyim mi?” dedi yukarıdan bakan. “Söyledin bile!” dedi gerçekten yukarıda olan.

Sürekli aynı iki durak arasında gidip gelen dolmuşlara biniyoruz ve bu beyhude yolculuğun bizi gerçekten bir yerlere vardırdığına inanmak istiyoruz.

İnananla inanmak isteyen arasındaki en bariz fark; ilkinin sükûn içinde olana bitene rıza gösterirken, ikincinin bütün dünyaya sürekli bir şeyleri ispat etmek için debelenip durmasıdır.

“Sürekli saçmalıyorsun!” dedi hiddetle biri. “Hayır sürekli değil!” dedi ve onu yalanlarcasına sükût etti diğeri.

En iyi niyetlilerimiz modern dünyanın deliklerini az çiğnenmiş sakızlarıyla tıkamak isteyenler... Doğaldır ki; kevgir gibi delik deşik bir dünyada bu kolaycı çaba, insanlığın sakız çiğneme yoğunluğunu arttırmaya yarıyor sadece.

Aklımız ara sıra teklese de duygularımız bizi hiç yanıltmaz zannediyoruz. Bunca doymayı bilmezlik nereden geliyorsa!

Görme kabiliyetine aşırı güvenmenin de körleşmenin bir türü olduğunu bir gün görebilecek miyiz?

“Gözümle görmesem inanmazdım!” dedi biri. “Ben galiba gözümle görmediklerime daha çok inanıyorum!” dedi yanındaki.

Gerçek bizim uzağımızda değil aslında, aramızdaki bu mesafeyi dünyaya dair vehimleriyle açtıkça açan biziz!

Güya kendimize uydurmaya çalıştığımız onca şey, çoktan bizi kendine uydurmuş durumda!

“Dünyamız, günahkar düşüncenin gölgesinde kararmış aslen yüce ruhlara ait olan bir ıstırap yeridir” diyor Dostoyevski.

Kendi söyleyebileceklerinden o kadar endişe ediyordu ki sürekli elleriyle ağzını kapatıyordu.

Kimse çamaşırlarını kuruması için bahçesine ya da balkonuna asmıyor artık. Kirlenmenin kaçınılmazlığını ve temizlenmenin güzelliğini hatırlatan pek az şey kaldı.

“Bunlara inanıyorsan çok safsın!” dedi biri gülerek. “Elhamdülillah!” dedi diğeri mahcubiyetle.

Tekamül ettiğimizi kendimize söyleyemiyorsak, hiç değilse yerimizde saydığımızı birbirimize söyleyelim.

“Güzel olan ne biliyor musun?” dedi birden dönerek uzaklara bakan. “Bilmiyorum, ne?” diye sordu yanındaki. “Güzel!” dedi ve yeniden uzaklara döndü.

Bazen basit sandığımız küçücük bir şey... Hiç de o kadar basit değildir!

“Nasibinde büyümek varsa” dedi meczup, “hiç kalmayıncaya kadar küçüleceksin!”
#modern dünya
#toplum
#insan
9 yıl önce
Başrolün figüranı
Ne olacak bu anne babaların hali?
Seçim sonrası ekonomide manzara nasıl?
Amerikan siyasetinin İsrail ‘trajedisi’
Jeopolitik sürpriz: ABD, Rusya ve İsrail nasıl anlaştı?
Nazlı seçmen günlerinde siyaset