Bütün bu beş para etmez adamlar, nasıl oluyorsa oluyor, bütün gün kendileriyle bizi meşgul ediyor, beş para etmeye ayıracağımız bütün vakitleri alıyorlar elimizden!
Sürekli ‘önemsiz’ olduklarını söyleyip durduğumuz şeyler, itiraf etmeyi hiç kabul etmesek de hayatımızın ‘vazgeçilmez’leri haline geldi, geliyor. Muhtemel ki, ‘önemli’ olanı düşünmekten hep bu yüzden vazgeçiyoruz.
“Mirasımızı hatırlama ve kadim bilgeliğe uyanık olma, yukarılara ve içeri bakma zamanıdır. Cevaplar zamandan bağımsız olarak hep orada, zamanın başlangıcının hatırasını taze tutan ilahi hediyede, üstümüzdeki ve en derin benliğimizdeki şeydedir. Tek yapmamız gereken doğru yöne bakmaktır” diyor Gai Eaton, yani merhum Hasan Abdulhakim...
“Neden hayat hikayeni yazmıyorsun?” diye sordular. “İki yanımdaki iki melek zaten yazıyor” dedi gülümseyerek.
“Sence şu dağın ardında ne var?” diye merakla sordu birinci ağaç. “Bilmedikleri şeyleri merak eden iki ağaç!” dedi ikincisi.
Bazen sonunu getiremeyeceğini çok iyi bildiği şarkıları söylemeye başlıyor, sonra mecburen günler boyunca nakaratlarında dönüp dönüp dönüp duruyordu.
Her gün geçmek zorunda olduğumuz onlarca turnikede alarmı metal eşyalarımızın değil de, mesela samimiyetsizliğin, nezaketsizliğin ya da muhabbetsizliğin çaldırdığını bir düşünün! Evimizden çıkabilir miydik?
“Ciddiyetini takın!” diye sertçe uyardı biri, “Nerede çıkardığımı bulamıyorum!” diyebildi çaresizce diğeri.