|
Donmadan önceki o tatlı uyuşma hali

Bize sadece denizleri unutturmakla kalmadılar, su birikintilerinin enginliğine de hepimizi ikna ettiler!

Bir asır önce var olmayan birtakım durumları zemin kılarak inşa ettiğimiz düşünceler var ve yazık ki bu düşünceler artık bize hiç yabancı gelmiyor.

“Zamanımızın gerçekleri” diye sorgusuzca kabullendiğimiz şeyleri, zamanlar üstü hakikatlerin yerine koymadığımızdan nasıl bu kadar eminiz?

Hayatımızdan bir şeyleri tasfiye ediyor olmalıyız ki, yerine yeni bir şeyler koyabilelim.

Bizi bir şeylerin hayatımızdan çıkarılabilecek kadar eskidiğine ikna etmek neden bu kadar kolay?

Emin ellerce üretilmediğini iyi kötü bildiğimiz halde hiç düşünmeden hayatımıza kattığımız bütün bu yenilikler, ya bizi adım adım olduğumuzdan başka bir şeye dönüştürecek bir iradesizliğe sürüklüyorsa...

Herkes yapıyor diye yaptığımız şeylerin bizi herkesi götürdüğü yere götürmeyeceğinden nedense hiç şüphelenmiyoruz!

Çağın en büyük yalanı, irademizi uyuşturan bütün bu tekno-bağımlılık cihazlarının bir kapatma düğmesi olduğudur. Kapatma iradesi kaybolmuşsa kapatma düğmesi boş bir aksesuardır.

“Bunlar birer araç, iyiye kullanırsan iyi, kötüye kullanırsan kötü olur” diyorlar. Yaşama kültüründeki ve düşünme biçimindeki derin dönüşümü unutup lokal faydalarla idare etmemizi istiyorlar.

Biri bize günlük alışkanlıklar dizayn ediyor, o tasarımın içine girip orada gönüllü yaşıyoruz.

Sanal ortamda bir hayat olduğuna hepimizi inandırdılar; sanal paylaşımlar, sanal dostlar, sanal düşmanlar, sanal davalar, sanal savaşımlar, sanal kültürel sofralar, düşünce dolaşımları, duygu linklemeleri... Biz sanal dünyadan gözümüzü ayıramaz hale gelince, şimdi usulca gerçek dünyayı ayaklarımızın altından çekiyorlar.

İnternetin içine doğan kuşakların, kapsama alanları dışında yaşayacak neredeyse hiçbir şey bulamıyor olmaları bize bir şey söylemiyor mu?

Kafa karışıklığı o kadar yaygınlaştı ki; bir an önce sanal ortamlara taşımazlarsa kadim birikimlerinin ellerinde kalacağına selim akıl sahipleri bile inanır oldu.

“Madem insanlar hakikatin kapısına gelmiyorlar, biz hakikati onların sanal dünyalarına götürelim” diyenler, bu yalana direnebileceğimiz son kaleyi sahipsiz bıraktıklarının farkında mı?

Yanlış tekniğin doğru sözü kendine yakıt kıldığını öğrenmek için daha kaç zihin ve kalp mağlubiyeti yaşayacağız?

Bizim yanlıştan dönebilmemiz için bağlantının kesilmesi dışında bir ihtimal kaldı mı?

Münacaat’ta, artık neredeyse hiç sormadığımız bir soruyu, “...bileyim hangi suyun sakasıyım ya rabbelalemin/ tütmesi gereken ocak nerede?” diye soruyor İsmet Özel.

Olmadan önce ölmemek için ölmeden önce ölmeye gayret ederdi eski zamanın canları...

Arif olan anlardı ama anlayanlar için de aramaktı aslolan... Bu devirde olmayanı, bulmayanı, bilmeyeni ara ki bulasın!

Herkesin susaması başka başkayken, suya kanması nasıl bir olsun!

“Kandıran olma kanan ol” dedi meczup, “yandıran olma yanan ol!”

#İnternet
#İsmet Özel
#meczup
9 yıl önce
Donmadan önceki o tatlı uyuşma hali
Türk solunun Kürtler hakkındaki gerçek görüşleri ve resmi görüşleri
Yeşil pasaport almak kurumdan kuruma ve memurdan memura değişiyor
İnsaf!
Dağ yürekli adamların büyük seçimine doğru
Demografik dönüşüm