|
Fırtınanın kopma noktası
Bir kıvılcımı alıp bir aleve dönüştürebilir, sonra onunla bir kandili ya da bir meşaleyi uyandırabilirsiniz ya da aynı kıvılcımı alıp aleve dönüştürür, sonra alevi büyütüp ateşe dönüştürür ve o ateşten bir yangın çıkarabilirsiniz. Biz son zamanlarda sadece ikincisini yapıyoruz.

Sürekli 'ortaya karışık' bir kültürden bir şeyler atıştırıyoruz; bu bize belki tokluk veriyor ama gerçekte bizi beslemiyor.

Özünde birbirine benzemeyenleri, esasta aynı şeyi söylemeyenleri, derinlerde zıt yönlere gidenleri aynı heves heybesinin içine koyuyoruz. Belki başlangıçta farklılıklarının farkındayız ama alıştıkça bunu unutuyor, her şeyin birbirini anlamsızlaştırdığı bir karmaşanın içinde çözünüp gidiyoruz.

İki 'şey' birbiriyle aynı anlam dünyasından gelmiyorsa bizim için aynı derecede güzel olamaz. Oluyorsa, biz üstüne 'şey'lerin asıldığı alelade bir askıdan başka bir şey değiliz.

Siz hiç, bir çitin kenarında “Beni kimse sevmiyor!” diye sızlanıp duran bir pisi otu gördünüz mü? Ya da dalından yere düşüp canı yandığı için, “Neden ben? Neden bu benim başıma geldi?” diye isyan eden bir atkestanesi?

“Ağaç, ağır ağır gökle birleşen güçtür. Sen de böylesin, küçüğüm. Tanrı dünyaya getirir seni, sonra büyütür, sonra birbiri ardından isteklerle, üzüntülerle, sevinçlerle, acılarla, öfkelerle, bağışlamalarla doldurur, sonra da kendine döndürür seni. Ama sen ne bu okullu, ne bu koca, ne bu çocuk, ne de bu ihtiyarsın. Tamamlanansın sen.” diyor üstad Antoine de Saint-Exupery, muhkem 'Kale'sinde...

“Ben bir ömür boyu düşeceği yeri arayan bir çiğ tanesinden başka neyim?” diye sordu gözlerimin içine bakarak.

İnsanı öldürmeyen, bir ömür boyu onunla birlikte yaşayan iç kanamalar da var!

Zaten unutmamış olduğum şeyleri sürekli hatırlayıp durmak da neyin nesi?

Kendi çocukluğunuzda izlediğiniz çizgi filmlerle, şimdi çocuklara sunulan çizgi filmleri karşılaştırın; dünyanın nereye doğru gittiğine dair bir fikriniz olsun.

Pardon, birkaç saniye ellerinizle yüzünüzü kapatabilir misiniz, gözlerimi gözlerinizden alamadığım için üç duraktır otobüsten inemiyorum!

Meşguliyetlerimden geri döndüğümde bazen kendimi yerinde bulamıyorum!

“Kimse kıpırdamasın!” diye deli gibi bağırdı haydudun teki, yaprak kıpırdadı.

İçinde birbiri ardına fırtınalar koptuğu halde durgun bir göl gibi görünmeyi başarıyordu, sabrı böyle bir şeydi onun.

Rengi yeşile çalan o mavi deniz, her sabah erkenden gelip kıyılarımda yürüyor.

“Hayatın peşinden koşma” dedi meczup, “hayat ol!”
#Ağaç
#Tanrı
#atkestanesi
9 yıl önce
Fırtınanın kopma noktası
Ne olacak bu anne babaların hali?
Seçim sonrası ekonomide manzara nasıl?
Amerikan siyasetinin İsrail ‘trajedisi’
Jeopolitik sürpriz: ABD, Rusya ve İsrail nasıl anlaştı?
Nazlı seçmen günlerinde siyaset