|
Geç kaldık cinayet saatine!

İnsanlar arasında tabiatları gereği bir çekim var; birbirlerini sevmenin bir yolunu bulamazlarsa, birbirlerinden nefret etmek için bir sebep aramaya başlıyorlar.

Her tarafı güvenlik kameralarıyla donattık, uzaylılardan, vahşi hayvanlardan, düşman müfrezelerinden değil, aniden sebepsizce ya da taammüden suça meyledecek sıradan herhangi bir insanın yapabileceklerinden korkuyoruz. Yani insanın insandan korktuğu bir çağdayız biz; içiniz elveriyorsa kulağınızın üstüne yatıp bilgi çağı da diyebilirsiniz siz ona!

Başkalarında teşhis ettiğimiz her kötülüğün bir parçası her zaman bize ait...

Kibir her gün farklı kıyafetlerle çıkar gelir, evde miyiz diye kapımızı çalar. Çoğu zaman tanımaz, içeriye buyur ederiz.

En zehirli yalanları kendimize saklar olduk.

Bizi adım adım olduğumuzdan başka bir şeye dönüştüren her bağımlılık, bu çürütücü dönüşümün bahanelerini de yine bize bulduruyor.

“Ben yaşarken kirli/ Ne kirli adamlar vardı/ Yıkadılar sonra anladım/ Ölü olduğumu” diyor Sezai Karakoç, “Sabun Yaşı” ismini verdiği şiirinde.

İnsanı savunamadık; şimdi insanı kemiren her şeyi bitmeyen bir sarhoşlukla ölesiye savunuyoruz.

Kendi doğrularını, ancak başkalarının yanlışları üzerinden tarif edebilen bir anlayışla yanlışın elinin erişmeyeceği bir yere gidebilir miyiz?

“Hiç kalbin sızlamıyor mu?” diye sordu biri. “Hayır, hiçbir sorun yok. Düzenli check-up yaptırıyorum!” dedi diğeri.

Sol tarafında derin karanlık bir boşluk ortaya çıkar diye uzun yıllardır çok gerektiği halde göğüs röntgeni çektirmekten kaçınıyordu.

Çok yakın gelecekte, bir kalbi olduğunu ancak geçirdiği ilk kalp kriziyle birlikte hatırlayacak birçok insan!

“Neden sürekli nefes nefese kalmış bir haldesin?” diye sordular, “Çünkü yalanlar çok hızlı koşuyor!” diye cevapladı.

Her sabah kalktığında iki kulağına iki pamuk tıkıyor, gece yatarken çıkarıyordu. Hayat, sesini duymak istemediği bir şeydi artık!

Can havliyle her şeyi olduğundan daha farklı gösterecek bir gözlük arıyor ama bulamıyordu!

Şunu farkettim; kuşlar üst geçitlere hiç konmuyor.

“Sanki tuz kokuyor!” dedi iskeledeki birinci martı. “Çünkü deniz bitiyor!” dedi ikincisi.

Boş vakitlerinde boş konuşma balonlarını boş konuşmalarla dolduran başıboş insanlar, vakit doluyor!

Dil zembereğinden o kadar boşaldı ki, söylediğimize pişman olabildiğimiz cümlelerde bir parça güvenlik arıyoruz.

Bugün hiç ceset bulamadık diye cinayeti görmeyecek miyiz?

“Sen çok zaman önce vuruldun” dedi meczup, “silah da patlar yakında!”

#Sezai Karakoç
#martı
#meczup
٪d سنوات قبل
Geç kaldık cinayet saatine!
Türkiye’nin tezlerini kim anlatacak…
Enflasyon ile mücadelede beklentileri kırmak ve fiyat yapışkanlığının önüne geçmek
Cari açık ve Gabar’dan gelecek 3,2 milyar dolar
Küresel savaşın kaçınılmazlığına dâir
Yeni tehditler ve Türkiye’nin kurumsal güncellenmesi