|
Kaba bir uygarlığın cansız bedeni

Temelde Batılı olmakla bir sorunu olmayan hiçbir kaygı, meramını yetkin bir fikre, bir esere, bir sese dönüştüremez.

Ezerek, can alarak, kan dökerek, sömürerek, başkalarının hayat kaynakları talan edilerek finanse edilmiş bir estetik, göze hoş görünen somut sonuçlar üretse de esastan çirkindir.

Batı'nın kendisi için ürettiği en büyük konfor, yeryüzünün feryatlarını duyulmaz hale getiren ses geçirmez kişiliklerdir.

Masum bir çocuğun cansız bedeni, Batı için daima hesabın küçük ve önemsiz bir parçasıdır.

Daha düzenli ve yeşil şehirleri var, daha rahat yaşıyorlar, kırmızıda geçmiyor, daha çok kitap okuyor, daha güzel binalar yapıyorlar, evet! Ama bunca insanlık kazasının yaşandığı bir dünyayı, kalplerine bir çizik bile almadan atlatıyorlar.

Kişi, masumların canını alan her hain kurşundan kendine bir yara almadıkça insan olamaz.

Madem ki bunca zenginliğe rağmen herkese yetecek bir merhametin yok, üstü kalsın!

Sağda solda iddialı cümlelerle ne yaparsak mutlu olacağımızı anlatıp duran bütün o çok bilir kişilere ‘insan’ın hakikatini kim anlatacak?

“Herkesin ittifakla insanlığından ümidi kestiği kimseler için dahi içinde bir ‘belki’ bulunsun” dedi bir ses sanki kulağıma.

“Uzaklar yakın olur, bakmasını bilene” diyor bakmasını bilen adam Muhyiddin Şekur. Artık gözlerimin yüzüne bakamıyorum!

Parmağının ucuyla bizim göremediğimiz bir şeylere dokunuyor gibiydi, bazen bir noktada takılıp kalıyor, bazen hızla geri çekiliyor, koşarak kendi içine kaçıyordu.

Havada asılı kalıyor bazı şeyler, gelip geçtikçe çarpıyorsun, canın yanıyor.

“Ben insanların ancak mola vermeye cesaret edebildikleri bir yerde yaşıyorum” dedi kederle, “yorulduklarında geliyor, dinlendiklerinde gidiyorlar.”

Doğduğu günden beri bir kelime olduğuna inanıyordu, sayılar dünyasında kalmaya onu bir türlü ikna edemediler.

“Bir şey sorabilir miyim?” dedi merakla biri. “Olmaz” dedi diğeri, “bazen bir şey her şeyi içine alır!”

Her sabah yolda her gördüğüne nezaketle “Aleykümselam!” diyor, onlara yerleşik selamsızlıklarını hatırlatıyordu.

“Her tarafımız kireçlendi” diye sızlandı karşıki dağlar, “neredeyse yıllar oldu, bir ‘of’ çeken yok!”

Bazı seslerin bir ok gibi gelip saplandığı bir yer var içimizde, ömür boyu ince ince kanıyor!

Sıçrayarak uyanıyordu bazen gecenin bir yarısında; sanki aniden yağmur başlamış ve kuruması için astığı bütün çamaşırlar ipte savunmasız kalmıştı.

Avcunu sımsıkı kapalı tutuyor, açmaya asla yanaşmıyordu. “Ne var içinde?” diye sordular, “hiç” dedi sadece.

“Islandım iliklerime kadar” dedi meczup, “demek olacağı buydu!”

#Batı
#Muhyiddin Şekur
#meczup
9 yıl önce
Kaba bir uygarlığın cansız bedeni
Evvelbahar
Siz hiç “ayben”e para gönderdiniz mi?
Irak: Kurtların sessizliği…
Direniş meşrudur, tükür kardeşim
Columbia’da ‘Filistin’le Dayanışma Çadırları’