|
Kaybedilmiş eski bir savaş
Neye inanıyorsak, o bizi bir kalıba döker, şekillendirir; biz onu istediğimiz kalıba döküp şekillendiremeyiz. Aksi halde buna inanmak denemez.

Bugünün inananları, inandıkları değerlerle bağdaşmayan nice şeyleri kendileriyle rahatlıkla bağdaştırır hale geldiler.

Günahını bilmek başka bir şeydir, güncel bahanelerle günahın tarifini değiştirmeye çalışmak başka bir şeydir.

Kusursuz olmak elimizde değil, ama 'kusur'u bilmek elimizde...

İhtiyaçların birer tüketim enstrümanına dönüştüğü yerde had aşılmış olur.

Bugün hemen her şeyi bize bir 'ayrıcalık' olarak satmaya çalışıyorlar, sonra o 'ayrıcalık'ları yarıştırmaya başlıyorlar ve nihayetinde hepimiz bu girdabın içinde kayboluyoruz.

Bu kadar çok yanlışın olduğu bir dünyada kendimizi yabancı hissettiğimiz yerlerin bu kadar az olması düşündürücü...

İnsan aldığı bazı yaraların ancak yıllar geçtikten sonra farkına varabiliyor.

Herkesin geçip gittiği ama senin takılıp kaldığın yerleri de olacak hayatın.

“Seninle ilk karşılaştığımız anı hatırlıyor musun?” dedi romantik olan. “Nasıl unutayım ki, daha üç saat bile olmadı!” dedi rasyonel olan.

Eskiden hayat renkliydi, televizyonlar siyah beyaz... Şimdi televizyonlar renkli, hayat siyah beyaz...

“Onun adını bile anmıyorsun” dediler. “O benim için kaybedilmiş eski bir savaş” dedi.

İlkokuldan başlayıp emekliliğe kadar süren bitmek tükenmek bilmez bir kariyer planlaması... Yine de hiçbirimiz o kazığı dünyaya çakamıyoruz.

Artık kaskatı bir insan olarak yaşayabilir ve fakat istediğiniz anda kendinize duygusallık satın alabilirsiniz.

Çocuklarımızı süper kahramanlar, fantastik karakterlerle büyütüyor, sonra anne babalarını çok sıradan ve sıkıcı bulduklarında buna çok şaşırıyoruz.

Her şeyin anlamına dair saatlerce konuşuyoruz, sonra herkes kendi gündelik anlamsızlığına dönüyor.

“Hayatlarımız oradan oraya çekiştirilerek geçiyor. Ancak gecenin karanlığında her şeyin bittiği, telefonun çalmadığı, televizyonun kapandığı, şehrin sustuğu anda benliğinizin temel sorusunu duyarsınız: 'Gerçekten mutlu muyum?' Eğer bu soruyu gözardı etmek isterseniz elinize tekrar telefonu alıp oyun oynamaya devam edebilirsiniz” diyor bir röportajında Muhyiddin Şekur.

Sırf bizi oyalasın diye bir sürü şey icat edip hayatımıza kattılar. Peki biz neden oyalanmaya bu kadar gönüllüyüz?

“Hayat kısa” dediler, “Hayır, gaflet uzun!” diye itiraz etti.

Bir sözün ucunu bir sonraki söze bağlarken ibrişim kullanan insanlar da var.

“Yağmur gibi yağmayacaksan” dedi meczup “bulut gibi kararma!”
#gökhan özcan
#köşe yazısı
#Kaybedilmiş eski bir savaş
9 yıl önce
Kaybedilmiş eski bir savaş
Evvelbahar
Siz hiç “ayben”e para gönderdiniz mi?
Irak: Kurtların sessizliği…
Direniş meşrudur, tükür kardeşim
Columbia’da ‘Filistin’le Dayanışma Çadırları’