|
Saatine yetişemeyen bir adam

Hakkın divanında bize bir yardımı olmayacaksa, bütün bu laf kalabalığının ne gereği var?

Aklımız hiç yadırgamadan batılın içine girip çıkmaya o kadar alıştı ki; Allah-u âlem, bizim kulluğumuzun her anı ayrı ayrı sehiv secdesi gerektiriyor.

Sorgulamayı göze alamadığımız ne varsa, kimselere çaktırmadan usulca kanıksıyoruz.

Uzun zamandır bulduğumuz her boyayı ihtirasla üstümüze sürdüğümüz için, en başta rengimiz neydi, artık hiçbirimiz hatırlamıyoruz!

Mecazî anlamlarını unutan kelimeler gibiyiz, kurudu bütün bereketli kuyularımız.

“Bilgi, hakikatin tek gerçek düşmanı. Ölümlü gerçeklere ölümsüz suretler biçiyor” diyor ‘Doğuya Hüzün Turları’nda Mim Kara.

İçinde olduğu cümleye yabancılığı arttıkça, bir yerlerde bir başka cümleyi eksik bıraktığına dair hisleri de güçleniyordu.

Her sabah bir başka hayatın içine uyanıyordu, kendi hayatını kim bilir hangi gecenin karanlığında bırakıp gitmişti.

Çok aşinası olduğum birkaç mekân var, ‘hiç görüşemeyeceğiz’ korkusuyla müsait zamanlarda randevu verip kendimle oralarda buluşuyorum.

Şimdi bir yere doğru hiçbir şeye çarpmadan, takılmadan, engellenmeden, durdurulmadan, azarlanmadan, kırılmadan, kandırılmadan yürüyememenin adı şehir!

Madem ki şehirden kurtuluş yok, bari yavaşça kuşları tellere dizmeye başlasın içimizden biri!

Elektrikler kesildiğinde her yeri zifiri bir karanlık kaplıyor, demek ki hayatımızın bir öz aydınlığı yok!

Ömrü boyunca biri onu görsün diye herkesin kıyısında sessizce bekledi durdu. Sonra bir gün beklemediği bir anda yakıcı gerçeğin farkına vardı; o aslında gerçekten yoktu.

“Ölüm yok ya ucunda!” diye gürledi biri. “Bunun mezar taşına da yazılmasını ister misin?” diye sordu diğeri.

Her gece içindeki her şeyi çıkarıp başucundaki su dolu bir bardağa koyuyordu, sırf uyuyabilmek için...

“Herkesin kalbi kendiyle dolu, ben nerede oturacağım” dedi aşk!

Olmadık zamanlarda içime minik minik bir şeyler batıyor, yine bir kirpi yutmuş olmalıyım!

Her sabah buğulanmış camların ardında sıcacık bir bardak çayı beklemek, nasıl da için için demliyor insanı.

Bir de şunu düşünün; tam ortasından yarım bırakılmış bir çay ne hisseder?

Saatçi her gidişimde bana aynı şeyi söylüyor; “Saatin bir şeyi yok, sensin sürekli geri kalan!”

“Ben hep özlüyorum sadece” dedi kederle, “beni neyin eksik bıraktığını hiç bilemeden...”

Yarım kalmaya ayarlı her şey; tamamlığın imkânı yok dünyada!

“Giden ömürden gitsin” dedi meczup, “gönülden gitmesin!”

#Mim Kara
#Doğuya Hüzün Turları
#meczup
9 yıl önce
Saatine yetişemeyen bir adam
Şantajın hesabı sorulur
İnsanlık sınavı…
Birlik ve beraberlik nasıl olacak?
Balkanlar’ın garip minarelerinden özgür Ayasofya’ya hüzün ve anlamlı bir mesaj
Ne olacak bu anne babaların hali?