|
Ayasofya-i Kebir’de meleklerle birlikte secdeye vardık, hamdolsun

Ayasofya..!

Nasılmış gördünüz mü? Turnusol kağıdı olduğuna bir kez daha şahitlik ettiniz mi? Ayasofya-i Kebir Camii ile Ayasofya Müzesi arasındaki farkı birazdan anlatacağım ama “Ne yani neden yargı kararı bekleniyor. Bir idari karar ile müzeye çevrilmişti, bir idari karar (Bakanlar Kurulu Kararı) ile bir tek imza (Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın) ile camiye çevrilebilir. Bir engel yok” diyerek sözüm ona sorun olmayacağını söylüyorlardı.

Buraya kısa bir köşeli parantez açayım:

(Erdoğan başbakanken, bir gün CHP lideri Kılıçdaroğlu grup toplantısında peş peşe Kayseri ile ilgili, Kayserili bir vatandaş ile ilgili sorular sordu. Bir süre sonra o sorulara konu olan vatandaşın bir takım irtibatları çıktı. Ve Kılıçdaroğlu, Erdoğan’ın o sorulardan herhangi birine cevap vermesi halinde “tuzağa düşeceğini” itiraf etti. Aynen, “Ona tuzak kurmuştum” dedi.)

Köşeli parantezi kapatalım devam edelim.

Ayasofya-i Kebir Camii’nin yeniden ibadete açılmasına ilişkin Danıştay kararı beklenmemiş olsaydı birilerinin kurduğu tuzağa düşülmüş olacaktı. Neden mi? Çünkü CHP sözcülerinin “Bir imzaya bakar. Atın imzayı açın ibadete itirazımız olmaz” diyerek kurdukları tuzak bugün CHP medyası tarafından faş ediliyor. Cuma gününden bu yana yaşananlara bakınca Ayasofya meselesinin bir turnusol kâğıdı olduğu ayan beyan ortaya çıkıyor.

Usulüne uygun, yargı kararı beklendi. Ayasofya-i Kebir Camii ibadete açıldı. Ama tartışması bitmedi.

CHP medyasının cuma gününden bu yana sergilediği tavra bakınca Ayasofya sanki “laikliğin teminatı” olarak müze yapılmış sanıyor insan.

Ayasofya’nın müze olarak tescillenmesi sanki laik kesimin bizatihi varlık sebebi!

Ne hutbede “Mustafa Kemal’e lanet edildi” demedikleri kaldı, ne kılıçla hutbeye çıkan Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş için “Savaş ilâ etti” demedikleri kaldı. Ne açılışa katılanlara sövmedikleri kaldı, ne Kur’ân-ı Kerim okuyan Cumhurbaşkanı’na dil uzatmadıkları.

Sonuçta cuma gününden bu güne kinlerini, nefretlerini kusuyorlar. Kussunlar. Dedik ya Ayasofya turnusol kâğıdı.

Riyakârlıkları ortaya çıktı. Çirkindiler. Ama makyaj yapmışlardı. Makyajları akıverdi, çirkin yüzleri ortaya çıktı.

Ayasofya içimizdeki “müstemleke kafalılar”ın gerçek yüzlerini ortaya çıkaran bir turnusol kâğıdı oldu.

Bizim için bir sinek vızıltısı sayılan Yunanistan’dan gelen çatlak seslerden daha çoğunu içimizdeki müstemleke kafalılar çıkardı.

Ne laikliği bıraktılar, ne Mustafa Kemal sömürüsünü.

Ne varsa içlerindeki kötülük adına akıttılar, akıtıyorlar.

Devam etsinler. Devam etsinler ki kim nerede duruyor anlaşılsın.

Ayasofya-i Kebir Camii bir hakka daha hizmet ediyor böylece. Onun sayesinde kim içinde ne saklıyor çıkıyor ortaya.

ALLAH’I TESPİH ETMEK İÇİN YAPILAN MABED ASLINA DÖNERKEN HİSSETTİKLERİM

Bir de sözün başında Ayasofya-i Kebir Camii ile Ayasofya Müzesi arasındaki farkı anlatacağım demiştim ya... Sıra ona geldi.

Cuma günkü yazıda Mescid-i Aksa’dan uzaklaştırıldım ama Rabbim bana Hac ile Harem-i Şerif’i nasip etti, pandemide cuma kılamamıştım Ayasofya’nın bahçesinde bir köşede cuma kılmaya niyet ettim nasipse içinde kılmanın yolunu açtı demiştim.

Evet, cuma günü saat 12.40 sularında Gülhane Parkı’ndan yürüyerek Ayasofya’nın kapısına vardım. Avlu kapısından içeri girdiğimde içeride ne ile karşılaşacağımı açıkçası bilemiyordum. Çok serinkanlıydım. Hatta heyecanlanmamıştım bile diyebilirim. Sadece selam vererek kapıdan içeriye girdiğimde ilk olarak mihrabın sağ üst kısmındaki Allah (cc) lafzını gördüm. Yasin-i Şerif okunuyordu o an. Birden kendimi kaybettim. Ve oracıkta tam kapının eşiğinde secdeye düştüm. Dakikalarca secdede kaldım. Sonra oturduğum yerde dakikalarca okunan Kur’ân-ı Kerim’i, salavatları, ezanı dinledim. Kalbim genişledi. Gönlüm coştu.

Ayasofya müzeyken birkaç kez ziyaret etmiştim. Gerçek manada bir sanat harikası. Bir dünya mirası. Mimari bir güzellik. Ne ki ruhsuzdu. Sadece sütunlara, ikonalara, mermerlere bakarken ruhsuz bir binaydı benim için.

Ama cuma günü kapısının eşiğinde kaldığım Ayasofya-i Kebir Camii bambaşkaydı. Buradan yemin ediyorum ki o gün o anlarda Ayasofya’da melekler bizimleydi. Cuma namazını melekler de bizimle birlikte kıldı.

Ben meleklerin o gün Ayasofya-i Kebir Camii’ne gelen müminlerden katbekat daha fazla olduğuna iman ediyorum.

Çünkü harikulâde bir atmosfer, harikulâde bir sekinet, harikulâde bir dinginlik vardı Ayasofya’da... Müze zamanındaki o ruhsuzluk gitmiş, Allah için, Allah’ın adının zikredilmesi için 1500 yıl önce inşa edilmiş bir mabed cuma günü aslına dönmüştür.

***

Duam odur ki Ayasofya-i Kebir kıyamete kadar ayakta kalsın. Kıyamete kadar Allah’ın ismi zikredilsin. Ve kıyamete kadar Ayasofya’ya ev sahipliği yapan aziz İstanbul ile vatanımız İslâm beldesi olarak kalsın.

Vesile olanlardan Rabbim bir kez daha razı olsun. Âmin!

#Ayasofya Camii
#CHP
4 yıl önce
Ayasofya-i Kebir’de meleklerle birlikte secdeye vardık, hamdolsun
Dünya böyle bir yer...
Kadınlık paydası mı dediniz?
Sütannelikle ilgili son yazı
Efendimiz’in (sav) Zekatı-1
Milyonlar milyarlar havada uçuşuyor