İtham:
Cevap:
Bu suç mu, günah mı, ayıp mı? Benim için başkaları “o müctehiddir” diyorlar. Ben de dini meseleleri (daha ziyade yeni meseleleri) taklit metoduyla değil, delillere bakarak çözmeye çalışıyorum. Bu arada büyük müçtehitlere ve ilim adamlarına saygım tam olup onlardan da istifade ediyorum. Günümüzde doktora yapan ilim adamlarının tamamı ictihad yapmaktadırlar; ictihadsız doktora olmaz.
İtham:
Hayrettin Karaman “İcma bir dönemdeki âlim ve müctehidlerin bir meselede ittifak etmesi anlamında imkânsız bir durumdur. İbn-i Hanbel de bunun, sahabeden sonra hiç olmadığı görüşündedir. Hem zaten icma vaki olsa bile bağlayıcı değildir, sonraki bir ictihatla bozulur” diyor.
Hayrettin Karaman şunları da söylüyor: “Taklid döneminde ictihadı adeta imkansız kılmak üzere, sun’i olarak, olmayasıya ileri sürülmüş bir takım şartlar vardır. İctihadı kapalı tutmak, insanların gözünü kapatmak için ileri sürülmüştür. Bence ne lazım; Arapça bilmek, yeterince kitap, sünnet, siyer bilgisine ihtiyaç vardır. Usul bilmemiz lazım o kadar. Müctehid olursunuz.” (Hayrettin Karaman, İslam’ın Işığında Günümüz Meseleleri, Cilt 3, sh. 539).
Cevap:
Bu paragrafta bana ait olmayan cümle şudur: “icma vaki olsa bile bağlayıcı değildir, sonraki bir ictihatla bozulur.” Bunun dışındaki ifadeler bana ait olabilir ve doğrudur. Bu konuda yeterli bilgi için bakılması gereken kitabım “İslam Hukukunda İctihad” adını taşımaktadır ve Ensar Yayınları arasında çıkmıştır.
İ.I.Günün Meseleleleri’inde, icma ile ilgili olarak şu ifadem yer almıştır:
« Belli bir âyet veya hadîsin sübut ve mânâsıyla ilgili icma (özellikle sahabe icmaı) bağlayıcı bir delildir, hüküm kaynağıdır. Hadîsler, yaşayan sünnetin (örfün, geleneğin) sonradan birileri tarafından hadîs şeklinde formülleştirilmiş ifadeleri değildir; aksine ümmetin ictihad ve icmaı baştan beri mutlaka bir âyet veya hadîsin açık ifadesine veya delâletine dayanmış, bu da (dayanılan âyet ve hadîs de) çoğu kez zikredilmiştir. »
İbn Hanbel, iki noktaya dikkat çekmiştir : 1. İslam dünyası genişleyip ictihad derecesinde alimler de İslam coğrafyasının her yerinde dağınık olarak bulunduklarında belli bir konuda, belli bir ictihaddan haberdar olup onu kabul etmiş olmaları ihtimali düşüktür. 2. Bir dönemde yaşamış bulunan müctehidlerin bir konuda ihtilaf ettiklerini (farklı ictihadları bulunduğunu) bilmemek başkadır, "ittifak etmişlerdir" demek başkadır ; ikincisini diyemeyiz, dersek gerçek dışı açıklama olur.
İtham:
“Hayrettin Karaman, sapık mut’a nikâhını ictihat farklılığı gibi arzederek Şiilere de şirin gözükme çabasına girmiştir: “Dört sünni mezhepten hiçbir müftü, hiçbir durumda mut’a nikâhına cevaz vermez. Ancak samimi olarak ictihad veya taklid yoluyla farklı görüşte olanlara da fasık diyemeyiz” demiştir. (Hayrettin Karaman, İslam’da Kadın ve Aile, sh. 374, Ensar Yayınları, İstanbul 1996)
Cevap:
“Şiilere şirin gözükme çabası” çirkin bir yakıştırmadır. Bunun dışında kalan cümlelerin şimdi de arkasındayım. Ben Sünni mezheplerde mut’a nikahının caiz ve sahih olmadığını açık ve net olarak söylüyorum. Ama mesela Şîî müctehidler belli şekil ve şartlarda bunu caiz görüyorlarsa ve bir Şîî de onlardan fetva alarak bu içtihadı uyguluyorsa ona elbette “fâsık” denemez.
İtham:
Hayrettin Karaman’ın çok tuhaf bir fetvası vardır. Bu fetva onu bazı meşhur sosyete din adamlarıyla farkını sıfıra indirgemiştir. Yeni Şafak Gazetesi'nde 8 Eylül 2000’de çıkan fetvası şudur: “Kurbanda mezhepler ittifak etmediği için parası sadaka olarak verilebilir.” Sayın Karaman, Ehl-i Sünnet'in görüşlerini hiçe saymıştır. Misal; Hanefîlere göre kurban kesmek vaciptir. Yani parası sadaka falan olarak verilmez. Sözde işine geldiği yerde Hanefî olan yeni müctehidimiz, acaba niçin böyle bir genelleme yaparak ahalinin beynini veya akidesine sahip çıkanların midesini bulandırıyor? Anlamak doğrusu pek güç.
Cevap:
Bu itham, okuduğunu anlamaktan aciz, iftirayı mübah sayan bir fasıka ait olmalıdır. Evet, bütün Ehl-i Sünnet müctehidlerine değil, Hanefîlere göre Kurban Bayramı'nda kurban kesmek, durumu müsait olanlara vaciptir. Ancak Ehl-i Sünnet Hanefilerden ibaret değildir. Şâfiî, İbn Hanbel, Mâlik’e ve Ebû Yûsüf’den nakledilen iki ictihaddan birine göre Kurban Bayramı'nda kurban kesmek müekked sünnettir. Bu müçtehitlerden bir kısmına göre kişi başına kurban, bir kısmına göre ise aile adına tek kurban sünnettir. “Bir Müslüman, ‘kurban sünnettir’ diyen diğer müçtehitlerden birine uyarak kurban sünneti yerine bedeli kadar yoksula yardım sünnetini yapabilir” demiş isem bunda bir hata yoktur.