|
Bize ne oldu?

Dedemle ilgili en dokunaklı hatıram şu: Bahçedeki kuru çalıları toplayıp ateşe vermişti. Hemen oradaki bir tezek parçasını (bizde ‘kemre’ derler) ateşe attım. Aniden elini ateşe soktu ve o parçayı çekip aldı. “Evladım” dedi, “bunun içinde börtü böcek vardır, günahtır.”

Bu hassasiyete başka örnekler de ekleyebiliriz. Yeşil dalın, yaprağın yakılmasının doğru bulunmaması gibi.

Şimdi böyle mi? Kendimi dışarda tutmadan söyleyeyim; değil.

Deyim yerindeyse, hepimiz gün boyu ateşle meşgulüz. Elimizle, dilimizle, kalbimizle. Örneğin başkalarının hayatıyla çok kolay oynuyoruz. Can yakmaktan sakınmayanların sayısı sürekli artıyor. Bu bizi şuraya götürüyor: İnsanlar hızlı ve kararlı bir şekilde birbirlerinden uzaklaşıyorlar.

Ateş düştüğü yeri yakar deniliyor. İşte o yer, ülkemizin tamamı olmaya doğru gidiyor. Her gün insanlığımızı yerinden oynatan acı bir haberle, vahşetle karşılaşıyoruz.

Doğranan insanlar, tanınmasın diye yakılan bedenler. Altı yaşındaki Gizem Akdeniz veya henüz hayatının baharında olan Özgecan Aslan. Son yıllarda ne çok güzel insanın hayatı ziyan oldu. Ülkemizin bir ucundan diğer ucuna kadar, hangi birini yazalım, anlatalım? Kars’ta katledilen dokuz yaşındaki Mert Aydın’ın yüzünü hatırlıyor muyuz? ‘Masumiyetin güzelliği’ diye aklımda kalmış.

Bu korkunç gidişatı durdurmanın bir yolu, imkânı var mıdır? Mutlaka bir şeyler yapılıyordur. Fakat yetmediğini görüyoruz. Nihayetinde insanın içinde olacak. Sorun burada.

Soralım: Yolcu dolu bir otobüse molotof atan insanın içinde neler var? Bunu yapanlar, on altı yaşındaki Serap Eser’in son halini görünce ne hissettiler? Hâlâ kullanıldığına göre, pişmanlık hissetmediklerini çekinmeden söyleyebiliriz. Yüz yüzden utanırmış. Utanıyorlar mı?

Soralım: Masum bir kartopu oyununu cinayetle sonlandıran aktar, bugüne kadar çiçeklerle, şifalı bitkilerle nasıl yaşamış? Onlardan hiç mi bir şey almamış?

Evet, beklenmedik insanlar topluluğu olduk. Devamında; fertler arasındaki itimat duygusu zedeleniyor, ağır yara alıyor. Topyekûn güven bunalımı yaşıyoruz.

***

Maalesef, yalnızca acımasızlığın değil, keskin bir ayrışmanın da içindeyiz. Siyasetçilerin ve hazımsızlığın bu işte payı büyük. Mecliste bir olursa, millette on oluyor.

Daha önce yazdığımız gibi; ağaçları bile bizden-sizden diye ikiye ayırdık.

Acıları yarıştırmak, onları ‘silah’ olarak kullanıp birbirimizi dövmek gibi kötü bir huyumuz oldu. Bildiğim şu: Silah evvela sahibine düşmandır.

Berkin Elvan, Burakcan Karamanoğlu ve Yasin Börü’ye hep birlikte sahip çıksaydık, ölümlerine topluca itiraz etseydik, her şey daha farklı olabilirdi. Belki listeye yeni talihsizler eklenmezdi. Fakat böyle yapmadık. Kolaylıkla da yapmayız.

Bir örnek verelim: Sivas’ta yaşanan ve hafızamızda derin izler bırakan hadisenin takipçisi olanlar ile molotofun silah sayılmasına karşı çıkanlar aynı insanlar, partiler. Samimiyet bahsine hiç girmeden, buna ancak ‘inat’ diyebiliriz.

Yaşanan bu yıkıcı ayrışmanın ve ateşle oynamanın sadece ülkemize mahsus olmadığını da söylemeliyiz. Yangın tüm coğrafyayı, İslam ümmetinin yaşadığı binayı sardı.

Cuma saatinde bombalanan camiler. Kana bulanan kandil geceleri, bayram sabahları. Çoluk çocuğun olduğu pazar yerlerinde patlatılan bomba yüklü araçlar, bedenler. Bir müslümanın başka müslümanlar tarafından yakılarak öldürülmesi ve bunun kayıt altına alınıp yayınlanması. Yakan ve yakılan. Her ikisi de cennete gideceğine inanıyor, Allah diyor.

Sivillerin yaşadığı binalara yukarıdan bırakılan ateş bombaları. Sürekli güncellenen, servis edilen vahşet görüntüleri. Hakkını arayan binlerce masum insanı katleden, yoktan yere seri idam kararları veren; buna karşılık yirmi bir vatandaşı için milli yas ilan eden sözde yönetimler. Biz, her ikisi de olmasın / yaşanmasın diyoruz.

İnsaf, dinin yarısı, insanın ise tamamıdır. Kişisel veya toplumsal, kaybetmek üzere olduğumuz, işte budur.

Tanınmasın diye yakılan kurbanlar bize hep aynı şeyi söylüyor: Tanınmayacak hale gelen, aslında insanlığımızdır.

Onu arıyor muyuz?

#Mert Aydın
#Gizem Akdeniz
#Yasin Börü
9 yıl önce
Bize ne oldu?
Mülâhaza etmek
Siyasetçileri bürokratlara kurban etmek
Musallada bir sosyolog daha… Vehbi Başer’in ardından
Taşkent’in öbür yüzü
‘Korkuluk’…