|
Dün ve bugün

Anadolu, büyük bir coğrafyanın kilit taşıdır. Burada yaşamak, milletimize nasip olmuştur. Bu hayatın bedeli yüksektir ve bitmez.

Çok kez, işte bu hayat durdurulmak istenmiştir. Moğol barbarlığından Sevr dayatmasına kadar. Ayrıca içerden, içimizden. Her türlü musibete / zorluğa / ihanete rağmen, milletimizin hayatı ve kadim yürüyüşü devam etmiştir, ediyor.

Bedel demiştik. Bunlardan biri de, bu coğrafyaya mahsus yüksek hain kontenjanıdır. Yaşadığımız topraklarda, sadakat ile ihanet, aynı mahallede oturur.

Yıllar boyunca, milletimiz, sistemli bir şekilde aslından koparılmaya çalışılmıştır. Millî hafızaya zarar vermek için ciddi bir çabanın içine girilmiştir. Yaşanmışları yaşanmamış sayıp sıfırdan başlatmak gibi. Nihayetinde, âlem unutur, kalem unutmaz.

Bugün Halep bize çok uzak bir yer gibi görünebilir. Halep Selçuklu Melikliği’nin haritasına bakıyorum: Banyas, Hama, Halep, Mercidabık, Tellübaşir, Caber, Harran, Suruç, Birecik, Urfa, Samsat, Resülayn, Rakka... (Kaynak: Prof. Dr. Ali Sevim, Suriye ve Filistin Selçukluları Tarihi, Türk Tarih Kurumu.) ‘Aradan neredeyse bin yıl geçti ve bu zaman içinde çok şey değişti’ diyebilirsiniz. Aslında değişmedi. Dün Hama’da, bugün Banyas’ta yaşanan mezalime milletimizin nasıl tepki verdiğine bir bakın. Yine de biraz yakına gelelim.

Yeni Dünyadan Eski Dünyaya, Osmanlı topraklarında misyoner faaliyetlerinin anlatıldığı bir kitap. (Muhsin Önal, Okur Kitaplığı.) Misyonerler, daha iyi ve verimli çalışabilmek için Türkiye’yi bölgelere / istasyonlara ayırıyorlar. Onlardan biri de Merkezi Türkiye İstasyonu. Peki, hangi şehirler bu istasyona dahil? Kitaptaki sıralamayı bozmadan hemen yazalım: Antep, Maraş, Antakya, Halep ve Urfa. (Sayfa 51) Fikir versin diye, Asur Misyonu’nda yer alan üç şehri de buraya alalım: Musul, Mardin, Diyarbakır. Birincisi 1856, ikincisi 1860 yılında kuruluyor. Günümüze mesafesi ‘iki insan ömrü kadar’ dersek, uzağı bir anda yakınlaştırmış oluruz.

Verdiğimiz örnekler, Halep ve Musul vilayetlerinin umrumuzda olması gerektiğini gösteriyor. Çünkü oralar, tarihimizin ve coğrafyamızın ana parçalarından. Sakarya, Sivas, Erzurum gibi.

Ecnebilerin, emperyalistlerin, işgalci güçlerin yaptığı ayrımlar, çizdiği sınırlar, elbette oyun bozulana ve uyanış başlayana kadardır.

***

Tekrar, şu hainlik bahsine dönelim.

1070 yılında, Sultan Alparslan’ın eniştesi Erbasgan’ın isyan etmesi ve İstanbul’a kadar gelerek Bizans’a sığınması. Bu cümleyi, bir kronoloji cetvelinden aldım. Sanırım yeterli.

Sultan İkinci Mehmed’in İstanbul’u kuşatması sırasında, Langa Limanı surlarını (Yenikapı) Şehzade Orhan ve askerlerinin savunması. Evet, Türklere / İslâm âlemine karşı.

9 Kasım 1912. Hasan Tahsin Paşa’nın bir kurşun atmadan, Selânik şehrini ve kırk bin mevcutlu sekizinci kolorduyu Yunanlılara teslim etmesi. (Mustafa Çalık, Bir Asır Sonra Balkan Savaşları, sayfa 38) Buna karşılık, düşman denizi içinde kalan Mehmed Şükrü Paşa’nın onca imkânsızlığa rağmen şanlı Edirne direnişi. Daha geniş bilgi için okuyunuz: Hafız Rakım Ertür’ün anılarından oluşan Edirne Savunması Günleri.

Önemli bulduğum için, bu iki paşanın akıbetlerini de yazayım: Mehmed Şükrü Paşa, 1916 yılında vefat eder. Büyük bir askeri törenle Merkezefendi Mezarlığı’nda toprağa verilir. 1988’de ise Edirne’deki anıt mezara nakledilir.

Hasan Tahsin Paşa mı? Yorgo Kırbaki’nin 15 Temmuz 2012 tarihli yazısından iki cümle alalım: “Selânik’teki son Osmanlı güçlerinin komutanı Hasan Tahsin Paşa’nın mezarı gayet özenle korunmuş. Yunan Kara Kuvvetlerine ait müzede bir Osmanlı paşasının mezarının bulunması, sevildiğine bir işaret...”

Mehmed Şükrü Paşa’yı anıp da Medine Kahramanı Ömer Fahreddin Paşa’yı anmamak olmaz. Sezai Karakoç’un “biz koşu bittikten sonra da koşan atlarız” dizesine karşılık gelen isimlerden biridir o. 30 Ekim 1918’de Mondros imzalanır ve devletimiz yenilgiyi kabul edip Birinci Dünya Savaşı’ndan çekilir. Ömer Fahreddin Paşa, Medine savunmasını 10 Ocak 1919’a kadar sürdürür. Silah bırakan son muharip birliğin komutanı olarak millî hafızamızdaki yerini alır.

Sultan Alparslan’la başlamıştık, yine onunla bitirelim. Beyaz bir haber: “Sultan Alparslan’ın mezarının bulunması için uzun süredir gündemde olan çalışmalar hız kazandı. TİKA tarafından, mezarın bulunduğu yere büyük bir türbe inşa edilecek. Merv şehrinde devam eden çalışmayı, Türk ve Türkmen akademisyenler ortaklaşa sürdürüyor. 1221 yılındaki Moğol istilası sırasında kaybolduğu ifade edilen mezarın yeri, yaklaşık sekiz yüz yıldır bilinmiyor.”

Bu uzun alıntıyı niye yaptım? Aziz milletimiz, üzerinde hakkı olanları ve sadık evlatlarını asla unutmaz. Vefalıdır.

***

Hainlik meselesine verilecek daha çok örnek var. Eski ve yeni. Dün ve bugün. Fakat gerek yok.

Bana bütün bunları hatırlatan, yazdıran, bir heyet oldu. Vahşi Suriye rejimini ziyarete gidenler.

Başka ne diyeyim?

#Halep
#Osmanlı
#Asur Misyonu
9 yıl önce
Dün ve bugün
Evvelbahar
Siz hiç “ayben”e para gönderdiniz mi?
Irak: Kurtların sessizliği…
Direniş meşrudur, tükür kardeşim
Columbia’da ‘Filistin’le Dayanışma Çadırları’