|
Sana üsluptan soruyorlar
Üslup, edebiyatçının karakteridir, parmak izidir. Nurullah Ataç'a göre, “sanatçının ta kendisidir.” (Karalama Defteri, Hür Yayınları, Ocak 1962, Sayfa 59)

Üslup olmadan sanat olmaz. Üslubunu bulamamış, oluşturamamış biri, 've diğerleri' olarak kalır, kalmalıdır. Kabul ediyorum; üslupsuzluk da bir üsluptur. Fakat bir işe yaramaz.

Üslup, sadece yazdıklarımızdan oluşan veya oradan çıkarılan bir şey olamaz. Duruş ve yaşayış da üslubun ayrılmaz bir parçasıdır. Dolayısıyla, “üslup sahibi bir yazar” ifadesi, yalnızca yazılanları kapsamaz. Kısaca, 'meziyet ve şahsiyet' diyebiliriz.

Hüseyin Kazım Kadri, “dostlarınızdan bir vefasızlık görürseniz, onları sakın kırmayın; üslup ile geri çekilin” der. Bir de dize: “Bir çiçeğin açarkenki üslubu.”

Bu iki alıntıdan anladığım, üslubun, kibarlık, nezaket, zerafet, incelik gibi anlamlara da geldiğidir. Yani sadece 'yazma şekli' veya 'yaklaşım biçimi' değildir.

Üslup sahibi bir yazar, şair veya eleştirmen, emeğe hürmet eder, kıyıcı olmaz, insanları kırarak ilerlemez. Bir olumsuzluğa, yetersizliğe işaret edecekse, bunu, rencide etmeden, insaflı, merhametli bir şekilde yapar. İnsaf ehli olur. Hiçbir isme ve metne, açık aramak için yaklaşmaz. İtirazı varsa, bunu, bağırarak yapmaz. “Eşyayı dahi incitme” nasihati her daim aklındadır.

Elbette eksiklikler, yanlışlıklar ve başka şeyler söylenecektir, söylenmelidir. Yetersize yeterli demek, ahlaklı bir davranış biçimi olmasa gerek. Fakat bunu yaparken, açık bulmanın sevinciyle karşımızdakini mahcup etmemeli, önyargılı olmamalı, her daim iyi niyetimizi korumalıyız.

Unutmayalım: 'Kötü bir üslup, en basit hakikatlerin bile hazmını zorlaştırır.'

***

Buraya kadar yazdıklarımız, sadece edebiyat değil, siyaset dahil, hayatın her alanı için geçerlidir. Çünkü üslup, bir hayat tarzıdır, edadır, usûldür, yoldur; velhasıl davranışlarımızın bütünüdür.

Bugün, siyasette bir üsluptan bahsedebilir miyiz? Hitabet sanatının inceliklerini ne kadar görebiliyoruz?

Kürsüde etkili olmak, insanları ayağa kaldırmak, rakipleri yuhalatmak, güzel konuşmak mıdır?

Karşılıklı acımasızlık, hatta zırar, neyin eseridir? 'Karşı tarafın' en küçük hatasını yahut eksiğini bile basın toplantısı eşliğinde açıklamak…

Mesela muhalefet partilerinden bir vekil, geçmiş zamanlardan birinde, “AKP'ye diz çöktüreceğiz” demişti. Bu düşmanlık nedir? Yunan birlikleri Anadolu'ya girdi de haberimiz mi yok?

Aynı şekilde, eski bir bakanın ağzından çıkan “oyna bakalım” sözünü hatırlayın. Böyle bir şey olabilir mi?

Devam edersek; konuşmalarını her fırsatta Şeyh Edebali'nin nasihatleriyle süsleyenler, onun şu sözünü bilmezler mi? “Usûl bil, adap bil, sınır bil.”

Sadece bu örnek bile, 'yolu bilmek ile yolda yürümek arasındaki büyük farkı' göstermeye yetiyor.

***

Evet, insanlık ince işçilik ister.

'Her şey incelikten, insan kalınlıktan kırılır.'

Bana kalırsa, mütedeyyin camianın çözmesi gereken sorunlardan biri de üslup meselesidir. Acilen, ihtiyaçtan. Tek kelimeyle; kırıcıyız.

Yazdık, yine yazalım: Ahlakın yanına nezaketi, maneviyatın yanına samimiyeti koymamız gerekiyor.

Aklımızdan hiç çıkmayan bir örnek: Nezaket olmayınca, hasta çocukları bile ağlatabiliyoruz.

Bir de yasal uyarı: 'Elinle yaptığın hayrı dilinle ziyan etme' nasihati de üslup bahsine dahildir.

Bütün bu yazdıklarımızı, kullanımdan düşmek üzere olan bir atasözümüz özetlesin: Tatlı söz, can azığıdır.
#Nurullah Ataç
#Şeyh Edebali
#Üslup
9 yıl önce
Sana üsluptan soruyorlar
İkiyüzlü dünyanın 200 günü
Garson nereye baksın?
İnsafsız takas!
Erdoğan’ı/AK Parti’yi Kürtsüz bırakma operasyonu…
Riyakâr Bey ile ‘Yamyam’ Biraderler