|
Siyaset ve millet
Koca Ragıp Paşa, “mâna kadimdir, kimsenin malı değildir” der. Vatan ve millet de öyledir. Kim olursak olalım, çiftçi veya cumhurbaşkanı, mal sahibi gibi davranamayız.

Dünyanın bir özelliği de, insanın eline çok çabuk alışmasıdır. Aldanırsınız. Buna karşılık, harp zenginleri bile ölür. Kalan, kalırsa eğer, vatan ve millettir. O büyük mâna.

Peki, üzerinde yaşadığımız toprakların ne mânaya geldiğini biliyor muyuz? Aziz vatanın, mübarek milletin...

Misyonerlikle ilgili eserlerde, Anadolu, İncil ülkesi anlamına gelen Bible Land olarak anılır, adlandırılır. (Muhsin Önal, Yeni Dünyadan Eski Dünyaya, sayfa 46) Sadece bu örnek bile, bize çok şey söylüyor. Niçin kuvvetli olmamız gerektiğini hatırlatıyor. Millî birliğin hayatiyetini gözler önüne seriyor.

İhtiyaçlar sınırlı, ihtiraslar sonsuzdur. Tercihimiz, kimliğimizdir. İhtiraslı kimselerin sadece kendilerini düşündüklerini söyleyebiliriz. Dostluk kurmanın değil, adamını bulmanın peşindedirler. Böylelerinin devlet katında ve millet hayatında söz sahibi olması, iyi neticeler vermez.

Buna karşılık, memleketimiz; kabiliyetli, şahsiyetli, çalışkan ve yoksul insanlarla doludur. Onurlu ve olgun. Tam da burada, Ercan Yıldırım’ın derdimizi anlatan bir cümlesini hatırlayalım: “Bu toprakların vatan olması için, yüzlerce yıl sadakat, dirayet ve sebat gösteren, yüksek kültür sahibi, seçkin bir zümre her zaman millete ve devlete varlığını hissettirdi.” (Anadolu’da İslâm Ruhu, sayfa 287)

İşte bu seçkin zümre, millete giden yolun insandan ve kitaptan geçtiğini bilir. ‘Dindarlığını ilim ve irfanla besler.’ Lazım olduğu zaman ortaya çıkar. “Bir işi murat etmez / Olursa inat etmez.”

Evet, millete giden yol, lüks hayattan, otel lobilerinden, parti kulislerinden, derin hesaplardan, kirli çekişmelerden geçmez. Sokaktan, mahalleden, köy ve kasabalardan geçer. Kültürümüzden, tarihimizden.

Artık şunu da söyleyip kabul etmemiz gerekir: Dışarısı, her geçen gün daha zor hale geliyor. Çılgın projelerin yanı sıra, çıldıran insanlar.

Buraya kadar yazdıklarımızı, aday adayları için toparlayalım: Önceliğimiz, kendimizi insanlara tanıtmak değil, insanlarımızı tanımak olmalıdır.

Ne diyordu İhsan Fazlıoğlu? “Bilmeden hiçbir şey eyleyemeyiz.”

***

Yahya Kemal’e göre, insan insanın ufkudur. Ufkumuz kimlerden oluşuyor? Hayalimiz nedir?

İslâm Ansiklopedisi’nin tamamlanması dolayısıyla bir toplantı düzenlenmişti. Sayın Erdoğan, orada yaptığı konuşmada, “medeniyetin özü beton ve asfalt değil, aşktır, o aşktan hâsıl olan ilimdir” demişti.

Ne güzel. Peki, son yıllarda hangi taraf öne çıkmıştır? Beton ve asfalt mı, ilim ve irfan mı? Bunu da biz sormuş olalım.

Ne yazık ki kapitalist bir dünyanın içine doğduk. Ömrümüz bu çağa denk geldi. Zamanın ruhu, benlik mücadelesini daha şiddetli hale getirdi. Atalar sözüdür ve şöyledir: ‘Kavga sen ben demekle çıkar.’ Siyasetten ticarete kadar, hayatın her ânında ve alanında.

Özetle şunu söylemek isterim: Yaşadığımız topraklarda Parseller semti de var, Çaldıran ilçesi de...

Bütün bunların konumuzla ne ilgisi olabilir? Henüz bilmiyorum. Bildiğim, Fuad Köprülü’nün bir söyleşide verdiği şu cevap: “Kabiliyetli olmadığı halde çok muhteris olanlar rahat yüzü görmezler. Yükselmek ister, başaramaz ve mustarip olurlar.” (Mehmet Nuri Yardım, Kalem Efendileri, Çağrı Yayınları, sayfa 59. Yazımızı yazarken, bu kıymetli kitaptan fazlasıyla faydalandık.)

Hayatımız işte böyle kimselerle dolu. Rahat etmiyor ve ettirmiyorlar. Çoğunlukla siyaset sahnesinde karşılaşıyoruz onlarla. Sadece kendilerine dikkat kesilen, milletin varlığını pek önemsemeyen, emanet bahsini hafife alan, kabiliyetli ve şahsiyetli kimseleri tehdit olarak gören…

Sormuştuk, yine soralım: Yer pek, gök yüksek, ne yapılabilir?
#siyaset
#millet
#toplum
#insan
#devlet
9 years ago
Siyaset ve millet
Evvelbahar
Siz hiç “ayben”e para gönderdiniz mi?
Irak: Kurtların sessizliği…
Direniş meşrudur, tükür kardeşim
Columbia’da ‘Filistin’le Dayanışma Çadırları’