|
Fayrap edin yelkenleri abiler

Son gününde Üsküdar Kitap Fuarı’nı dolaştım. 70’i aşkın yayınevinin yer aldığı bu geç kalınmış fuar, ilçem Üsküdar’a bambaşka bir hava getirmiş. Kitap tezgahları oldukça yoğundu. Tabiri caizse ellerindeki kitapları satma konusunda hiç sıkıntı yaşamayan yayınevleri için festivalden çok bayram havası vardı.

Fuarda, İthaki Yayınları’nın sahibi kadim dostum Ünal abiyle karşılaştım. Ayaküstü lafladık. İthaki Yayınları biliyorsunuz, bir yandan bilimkurgu ve fantastik türlerinin en iyi örneklerini, bir yandan da çağdaş Marksist düşüncenin temel kitaplarını yayınlıyor. Ünal abi ‘aslında biz öylesine gelmiştik, ama satışlarımız çok iyi gitti. Bilimkurgu falan bir kenara da kuram kitaplarımızın peynir ekmek gibi satıldığı bir fuar olacağını beklemiyorduk’ dedi. Ardından mesele toplumsal bir aradalığımıza geldi. Kitap fuarlarının bu bir aradalığı halen sürdürebilen nadir yerlerden olduğunu konuştuk. Bunun ne denli utanç verici olduğunu da.

Utanç verici, çünkü toplumun bütün katmanlarıyla bir araya gelebildiği sosyal alanlarımızın sayısında dahi gözle görülür bir düşüş var. Bir yerde bir yanlışlık yapıldığı da, Türkiye’deki politik düzlemin gündelik hayatımızı nicedir köşeye sıkıştırdığı da aşikâr. İktidarla her türden muhalefetin çekişmesi / çatışması giderek herkesin kendi çöplüğünün horozu olduğu tuhaf bir ülke haline getiriyor memleketi.

Bunun böyle olmasının suçu tek başına iktidarda da değil tek başına muhalefette de. Sürdürülebilir siyasi başarının yolunu ‘çatışma kült’ünde (doğrudur çatışma bir kültür olabileceği gibi bir kült de olabilir) arayan aktörlerin bir an önce tansiyonu düşürücü, toplumsal bir aradalığımızı yeniden tesis etmeye yönelik adımlar atması şart. Aksi takdirde memleket çok yorulacak. Oysa bize yorgun değil diri bir yeni Türkiye gerekiyor.

Yeni Türkiye. Bu iddialı ve bir yanıyla büyüleyici kavramın altının nasıl doldurulacağını net şekilde göreceğimiz bir seçime doğru ilerliyoruz. Sadece kendi mahallesine değil de toplumun bütün katmanlarına ‘yeni şeyler’ söyleme başarısı gösterebilecek bir siyasi hareket görebilecek miyiz karşımızda? Benim açımdan bu seçimin sorusu budur. Bu noktada CHP ve MHP umutsuz, HDP ve AK Parti umut beslediğim siyasi hareketlerdir. Yanlış anlaşılmasın. Toplumun tamamına söylenebilecek ‘yeni şeyler’in doğru ya da yanlış olması değil öncelikli derdim. Bizatihi, alışageldiğimiz politik düzlemin dışında bir yeni söylemin peşindeyim daha çok. Yeni bir politik söylemle karşılaşalım da, doğrusuna yanlışına nasılsa karar veririz. O konuda sandığın ferasetinin şaştığı neredeyse hiç görülmemiştir çünkü.

Yaklaşan seçimden beklediğim yeniliklerden birinin de ‘aktörler’ konusunda olduğunu söylemeliyim. Siyaseten yorgun düşmüş ve/veya asıl mesleği zaten siyasetçilik olan isimlerdense bir yandan toplumsal bir aradalığımızı yeniden güçlendirecek bir yandan da entelektüel müktesebatlarını siyaset düzlemine aktarabilecek isimlerin vitrine çıkacağı bir seçim hayal ediyorum.

‘Nerede bu isimler?’ diye soracak olursanız cevabım net olacak: ‘Allah’a şükürler olsun ki bu seçimde hemen yanı başımızdalar.’

Mesela kadim dostum Yusuf Armağan. ‘Teşkilat siyaseti’ ile ilgilenmeksizin son dört yıldır Türkiye siyasetine ciddi kafa yoran, politik değil varoluşsal doğrularının peşinde bir adam. İstanbul’dan aday adayı... Bizim kuşaktan, entelektüel birikimi fevkalade bir isim. Toplumsal bir aradalık, İslam dünyası ve yeni Türkiye meselelerindeki tespitlerinin meclis çatısı altında takipçisi olması fikri heyecan verici benim için.

Sadece Yusuf Armağan değil elbette. Farkında mısınız bilmem. Bu seçimde özellikle AK Parti’ye ‘meselesi olan ve sahibi olduğu meseleyi bulunduğu yere göre değiştirmeyen’ pek çok aday adayı müracaat etti.

Afrika-Türkiye ilişkileri konusunda Türkiye’nin en önemli otoritesi, eski Mogadişu Büyükelçimiz Kani Torun ve davasının delisi, kendisini tanıyan herkesin hemen kanının ısındığı Nihat Nasır Bursa’dan adaylar mesela. Bursa siyasetine dâhil olacak bu iki önemli ismin şehirde neleri değiştireceğini tahmin ediyorum. ‘Bu iki isim Bursa siyasetine dâhil olmasın da biz gemimizi yürütmeye devam edelim’ diyecek olanları da tabii.

Meclise girer girmez çocuk hakları ve aile ilişkileri meselesinde fark yaratacağına emin olduğum Erol Erdoğan, toplum psikolojisi konusunda muazzam işler başaracağına kalıbımı basacağım hocaların hocası Erol Göka, meclise birkaç doz sivillik ilave edecek Markar Esayan, Anadolu tipi solcu Savcı Sayan...

İsimlerini anamadığım bazı dostlar alınmasınlar. Sanırım ne demeye çalıştığım bu isimler üzerinden yeteri kadar anlaşıldı.

Yaklaşan seçimler öncesi umudum o yöndedir ki, birinci sınıf isimler bizi birinci sınıf bir ülkeye doğru yola çıkarsınlar. Ancak bu yolculukta toplumun hiçbir katmanı, hiçbir sınıfı, hiçbir bireyi de kendisini ‘yolculuk dışı’ hissetmesin. İşte o zaman ben o ülkeye ‘yeni’ diyeceğim.

Ne diyordu Kemal Tahir: ‘Bu rüzgâr böyle iyiyken fayrap edin yelkenleri abiler. Bize benzesin benzemesin herkesi doldurun şu gemiye. Tarih bizi bekler.’

#Üsküdar Kitap Fuarı
#Kitap fuarları
#Yeni Türkiye
9 yıl önce
Fayrap edin yelkenleri abiler
Kurak Günler: İçki bütün kötülüklerin anasıdır!
Ne olacak bu anne babaların hali?
Seçim sonrası ekonomide manzara nasıl?
Amerikan siyasetinin İsrail ‘trajedisi’
Jeopolitik sürpriz: ABD, Rusya ve İsrail nasıl anlaştı?