|
Müco’nun kırmızı çorapları

Sizi Mücahit’le tanıştırmama izin verin. 20’li yaşların hemen başında, iyi bir üniversitenin uluslararası ilişkiler bölümünde 4. sınıf okuyan Adanalı bir delikanlı kendileri. Birinci sınıf bir İngilizcesi var. Fransızca ve en az bir Afrika dili öğrenmeyi de kafaya takmış durumda. Biz arkadaşları ve abileri ona kısaca Müco diyoruz.

Müco’nun kafaya taktığı meselelerden biri de Afrika. Türkiye’de, sömürülmekten yorgun düşmüş bu kara kıtayı dibine kadar bilen 4-5 insandan biri. 21 yaşında iken Afrika’nın spesifik meseleleri ile ilgili konferans verdi. O derece yetkin. Defalarca gidip geldi Afrika’ya. Bazen bir insani yardım kuruluşunun peşine takılıp, bazen bir İslami cemaatin kampıyla… Neredeyse bütün yolculukları ‘beş parasız’ oluyor. Hele toplam 150 dolarla çıktığı ve 12 günde ülkenin neredeyse bütün önemli şehirlerini dolaştığı bir İran seyahati var ki, çocuklarınıza masal diye anlatabilirsiniz.

Müco, batıda, örneğin Harvard ya da Cambrigde’da eğitim alıyor olsa, kendisine şu an itibariyle ayda 3.000 Euro falan burs verilir, bir düşünce kuruluşunda uzman ya da raportör olarak çalışıyor olurdu. Mezun olduğunda da mutlaka şahane bir masası…

Şimdi 300 lira burs vereni bile yok. En son bir öğrenci yurdunda ‘yurdun işlerine yardımcı olma’ karşılığında kalıyordu. Şimdi ne yapıyor bilmem. Niye böyle oluyor: Çünkü Müco’nun kırmızı çorapları hep sorun teşkil ediyor.

Kırmızı çoraplar evet. Çünkü bizim Müco, kendi tabiriyle ‘LC Waikiki’den kareli gömlek alan’ bir İslamcı delikanlı değil. Standart İslamcı ekipmanlarını reddediyor. Omzunun da altına inen sarı uzun saçları, ‘cins’ diye tabir edebileceğimiz çiçekli gömlekleri, tuhaf ayakkabıları ile kelimenin gerçek anlamıyla ‘sıra dışı’ bir tip Müco.

Bütün bu sıra dışılığına rağmen ‘bizimkiler’ yine de Müco’ya sahip çıkmayı geçirebilirler akıllarından. Ama işte o kırmızı, açık mavi, fıstık yeşili çorapları yok mu Müco’nun? ‘Bu nasıl Müslüman’ deyip el çekiyorlar bizim delikanlıdan.

Müco da ne yapsın? Öğrenciliğin o yarı aç - yarı tok sarkacında direnmeye çalışıyor. Zira ‘kırmızı çoraplarından vazgeçmeden’ yaşamayı kafasına koymuş durumda.

Eh, Allah eksikliklerini göstermesin, Türkiye’deki modern ya da geleneksel tüm cemaatlerin ‘kabukla’ daha çok ilgileniyor olmaları acı ama maalesef gerçek.

Üstelik herkesin ‘kırmızı çorap’ algısı birbirinden farklı… Mesela benim İstanbul’a geldiğimde kaldığım ilk cemaat evinin kırmızı çorabı İsmet Özel okuyup Sezen Aksu dinlemek idi. Bir başka cemaatin kırmızı çorabı Ali Şeriati, bir diğerininki İmam Gazali, bir başkasınınki sakal, bir diğerininki sakalsızlık...

Temel meselelerde ‘vahdet’ öngörmek yerine tali meselelerde ‘tefrika’ya düşmek Türk İslamcılarının kaderi galiba.

Geçtiğimiz cumartesi gün Bursa’da Hukukçular Kulübü'nün konuğu idim. Aydınlık yüzlü güzel insanların 43 ilde örgütledikleri ve şahane çalışmalar yapan bir oluşum Hukukçular Kulübü.

Orada ‘şeyler hariç Türkiye’deki tüm Müslümanlarla aram iyidir. Menzil’i de çok severim Haksöz ekibini de, İsmailağa’yı da önemserim Mustafa İslamoğlu’nu da, İbda-C’den de kardeşlerim vardır, Hizbüt Tahrir’den de’ dedim.

‘Şeyler’ derken kimleri kastettiğimi ayrıca izah etmeme gerek yok sanırım. Zaten yeri de değil.

Önüme yazılı olarak gelen sorulardan biri şöyleydi: ‘Hocam Mustafa İslamoğlu’nun fikirlerine gerçekten tam olarak katılıyor musunuz?’

İşte bence Türkiye’deki İslamcılığın kafasını her seferinde duvara vurduğu soru biçimi bu. Sağlıklı bir insan tekinin, sağlıklı bir Müslüman bilincin Mustafa İslamoğlu’nun tüm fikirlerine katılması diye bir şey söz konusu olamaz. Mustafa İslamoğlu’nun tüm fikirlerine katılması söz konusu olamayacağı gibi Ebubekir Sifil’in, Hayrettin Karaman’ın, Nureddin Yıldız’ın tüm fikirlerine katılması da söz konusu olamaz. Zannediyorum, ismi geçen hocalarımızın hiçbiri de muhatap olduğu herkesin tüm fikirlerine katılmasını arzu etmez. Zira bu bir sağlıksızlık göstergesidir.

Kaldı ki birini fanatik bir taraftar gibi tutacak olsam, ismi geçen hocaları değil de, doğrudan göğsü geniş, sırtında beni olan mehdiyi tutarım. Sosyal imkânları şahane zira… Ebubekir Sifil’in sohbetinde ilahiyi zor buluruz, mehdininkinde oyun havası bile var.

Türkiye Müslümanlarının hızlıca şu ‘kırmızı çorap’ takıntısından kurtulması gerekiyor. Zira bizim Afrika uzmanına ihtiyacımız var, ‘kırmızı çorap giymeyen Afrika uzmanı’na değil.

Ne diyordu Camus: ‘Şimdi kırmızı derken hacı abi. Bordoya yakın kırmızı ise bir yere kadar müsaade edilir. Ama kan kırmızı ise zinhar olmaz. Delirtmeyin adamı.’

#Mücahit
#Müco
#Cambrigde
9 yıl önce
Müco’nun kırmızı çorapları
İkiyüzlü dünyanın 200 günü
Garson nereye baksın?
İnsafsız takas!
Erdoğan’ı/AK Parti’yi Kürtsüz bırakma operasyonu…
Riyakâr Bey ile ‘Yamyam’ Biraderler