İlerleyen satırlarda dün açıklanan 2014 yılı Gayri Safi Yurtiçi Hasıla (GSYH) büyümesi, bir açıdan ‘Milli Gelir’imizin artışına yönelik verileri değerlendireceğim. Bununla birlikte, Türkiye’nin büyüme modeli nerede tıkandı; son 12 yıldır yürüyen model neden artık bizi yüzde 4,5-5 büyüme oranlarına taşıyamıyor; görüşlerimi paylaşmak isterim. 2001 Krizi patlak verdikten hemen sonra, o zamanın Başbakanı rahmetli Ecevit tarafından Türkiye’ye davet edilen Prof. Dr. Kemal Derviş’in koltuğunun altındaki ‘Güçlü Ekonomiye Geçiş’ Programı, o tarihte dünya ekonomisi iyi bir performans döneminden geçtiğinden, yapısal reformlara karşılık, Türkiye’ye dünya ekonomisinden finansman bularak büyümenin toparlanmasına dayanıyordu.
Türkiye’nin cari açık ve enflasyon sorunu tırmanınca, tasarrufların milli gelire oranı çok gerileyince, Ekonomi Yönetimimiz ‘yumuşak iniş’ modeli ile, iç talebi frenleyici tedbirleri devreye aldı. 2012 yılında Türk ekonomisini yüzde 2,1 büyüterek, bozulan makro dengeleri yeniden makul bir noktaya getirdik. Ancak, Türk Ekonomisi’nin büyümeye ihtiyacı olmasına bağlı olarak, 2013 yılında büyümenin yüzde 4,2’ye ulaşmasına izin verildi ve doğal olarak cari açık ile enflasyon yükseldi. Bu noktada, 1 Şubat 2014’de yürürlüğe giren yeni makro ihtiyati tedbirler ile, 2014’de yeniden iç talep üzerinde baskı oluşturuldu ve bunun doğal sonucu olarak, 2013 yılında yüzde 5,1 büyümüş olan hane halkı tüketim harcamaları, 2014 yılında ancak yüzde 1,3 büyüyebildi.
Bu tablo bize şu tespiti işaret ediyor; Türk ekonomisinin yeni bir büyüme modeline, özel sektör yatırım harcamalarına ve net ihracata dayalı bir büyüme modeline ihtiyacı var. Hane halkı tüketim harcamalarının büyümeye makul katkı sağladığı, kamu harcamalarının sıfıra yakın düzeyde katkı sağladığı bir büyüme modeli. Bu durumda, yeni büyüme modeli, yatırım ortamının iyileştirilmesini sağlayacak, yatırım mevzuatını daha da basit hale getirecek, Türk ekonomisinin kaynak yönetimini yeniden yapılandıracak; Türk iş dünyasının, KOBİ’lerimizin finansman ve enerji maliyetlerini aşağı çekecek, yerli hammadde kullanımını özendirecek adımlar gerektiriyor. Aksi durumda, cari açığı, Türk ekonomisini soğutarak, yavaşlatarak belirli bir bantta tutmaya kalkmamız halinde, bu işletme iflasları ve işsizlik olarak Türk ekonomisine dönecek.
Elbette ki, Türkiye ekonomisi için yüzde 2,9 büyüme yeterli değil. Ancak, Çin ve Hindistan gibi yüksek büyüme hızına sahip 2 önde gelen gelişmekte olan ülkenin büyüme oranlarını, tüm gelişmekte olan ülkeler büyüme oranlarından çıkarırsak, oran neredeyse yüzde 1,6-1,7’ye düşüyor. Bu durumda, Türkiye bu ortalamadan 1,2-1,3 puan dahi iyi büyüme ile 2014’ü tamamlamış. Yani, önde gelen gelişmekte olan Asya ekonomileri hariç tutulursa, G-20 Grubu içerisinde iyi büyüme oranlarından birisi Türkiye’nin 2014 yılı büyümesi. 2015 yılında yüzde 3 ve üzerinde büyüme için mutlaka işletmelerimizin, KOBİ’lerimizin finansman ve enerji maliyetlerini azaltıcı tedbir almamız gerekiyor. Yeniden, ‘7 Haziran sonrasını beklemeyelim’, diyorum.