|
İstisna meselesi

Geçen hafta “İstisna ekonomisi” başlıklı bir yazı yazmış ve ortodoks ekonomi politikalarını eleştiren yorumlarda bulunmuştum. Buradaki hareket noktamı 250-300 yıllık iktisadi ezberlerin artık günümüz ekonomik gerçekleri ile örtüşmediği ancak bu anlayışa körü körüne bağlı bazı ekonomistlerin bunu kabul etmek yerine izah edemedikleri her türlü gelişmeyi “istisna” olarak nitelendirdiği oluşturuyordu. Bu yazıma yine ortodoks reflekslerle bazı eleştiriler yapılırken BloombergHT’de çıkan bir haber tartışmaya yeni bir boyut kattı.

“İSTİSNAİ” PARA POLİTİKALARI ARTIK “OLAĞAN” HALE GELİYOR

BloombergHT’de çıkan haberin başlığı yukarıdaki gibi. Haberin içeriğinde ise benim de daha önceki yazılarımda ifade ettiğim üzere ortodoksların istisna dediği uygulamaların ve politikaların artık olağan hale geldiği belirtiliyor. Haberde aynen şu ifade kullanılıyor: “Küresel merkez bankacılar, bir zamanlar olağandışı ve geçici olarak değerlendirdikleri para politikalarının artık olağan ve uzun süreli hale gelmekte olduğunu fark ediyorlar.”

Önce 2008 Küresel Finansal Krizi ardından da Covid19 pandemisinin ekonomiler üzerindeki etkileri göz önüne alındığında ortaya çıkan tablo bazı politikaların güncellenmesini gerektirirken eski alışkanlıkların ve hatta krize neden olan ve/veya derinleştiren politikalarda ısrar edilmesinin ekonomilere zarar verdiğini inkar edemeyiz. Eğer bu gerçeği görmezsek ve reel ekonominin gerçek ihtiyacı olan politikalara “istisna” hatta “radikal” demeye devam edersek reel sektör ile finans sektörü arasındaki uçurumu daha fazla derinleştiririz ki bunun kimseye faydası olmadığı gibi telafisi mümkün olmayan gelir eşitsizliklerine ve istihdam kayıplarına yol açtığı gerçeğini inkar etmiş oluruz.

KUR ATAKLARINA “FAİZ” İLE YANIT VERMEK!

Siyasi nedenleri ve hatta ekonomik saldırı olup olmadığı tartışmasını bir kenara bırakarak spekülatif kur ataklarına bakalım. Nobel ödüllü ekonomist Krugman’ın çalışmalarının yanı sıra literatürde bu konu hakkında pek çok ampirik çalışma var. Bu çalışmaların önemli bir kısmı spekülatif kur ataklarına faiz artışı ile yanıt vermenin kısa vadede işe yarıyor gibi görünse de uzun vadede kur krizlerine neden olabileceğini ifade ediyor. Elbette ortodoks anlayışın buna “kurdan fiyatlara geçişkenlik yüksek, enflasyona neden olmasın diye faizi artıralım” diye bir tepki vereceğini biliyorum. Ancak bunu yakın tarihte birkaç kez deneyimlemek zorunda kaldığımızı ve beklenen sonucu vermediğini hatırlatmak zorundayım. Mesela 2014 Ocak’taki 550 ve 2018 Ağustos’undan sonraki 625 baz puanlık artışlarda olduğu gibi. Unutmadan 2018 Ağustos’undaki atağın da ondan iki ay önce “sadeleşme” adı altında yapılan 850 baz puanlık politika faizi artışından sonra geldiğini de not edelim.

LİKİDİTE SIKILAŞTIRMASININ HIZI

Merkez Bankası bir süredir enflasyonla mücadele kapsamında likidite sıkılaştırması adımları atıyor. Bu adımlar elbette enflasyonla mücadelede etkin para politikası araçlarından birisi. Bu adımlara bir itirazım yok. Ancak pandeminin ekonomi üzerindeki etkilerinin devam ettiği bir dönemde bu sıkılaştırma adımlarının hızı ve miktarının çok iyi dengelenmesi gerektiğini de göz ardı etmemek gerekiyor. Ekonominin “V tipi” toparlanma sinyalleri verdiği bir dönemde para politikasının da destekleyici olması gerektiği aşikar.

#Ekonomi
#Pandemi
#Banka
4 yıl önce
İstisna meselesi
İkiyüzlü dünyanın 200 günü
Garson nereye baksın?
İnsafsız takas!
Erdoğan’ı/AK Parti’yi Kürtsüz bırakma operasyonu…
Riyakâr Bey ile ‘Yamyam’ Biraderler