|
Cüzzi irade ve özgür seçimler
Şeyh Efendi, bir gün dervişleri imtihan eder. Hepsinin eline sabahleyin birer tavuk verir: Bunu kimsenin olmadığı yerde kesin getirin, der. Dervişlerin kimi tekkenin arkasına, kimi şuraya buraya gidip tavuğu keserler getirirler. Şeyh Efendi, herkesin kesip kesmediğini sorar.

Dervişler; birisi eksik derler: “Hani o yeni gelen derviş Mehmet var ya o gelmedi. Zaten o şaşkındı. Belki tavuğu kaçırmış onun peşinde koşuyordur!” Derviş Mehmet, akşama kadar görünmez. Dervişler de onun arkasından ya kesemedi ya tavuğu kaçırdı, diyerek atıp tutarlar. Akşamüstü derviş Mehmet, elinde diri tavukla tekkeye çıkar gelir.

Dervişler; gördünüz mü kesememiş, diye yine söylenirler. Şeyh Efendi ise onu karşısına alıp sorar: “Oğlum, neden tavuğu kesmedin?” Derviş Mehmet şöyle cevap verir: “Efendim, siz buyurdunuz ki; kimsenin olmadığı yerde kesin! Her nereye gittimse Hakk'ı gördüm.”

Hak erenler, Hak aşıkları, hakikat ehli, ehlullah... Ne derseniz deyin. Yukarıda yaptığım alıntıdaki gibi her an huzur-u ilahi'de olabilenler, aşkın kendilerinde kesintisiz bir zikir gibi devam ettiğinin bilincinde olanlardır. Cüzzi iradenin kader ile ilişkisini çözebilenler ise külli iradeye teslim olmuşlardır.

Seçimlere çok az bir süre kalmışken, kararsızların oranının ilk kez bu kadar fazla olduğu söyleniyor. Kimileri de buradan hareketle kararsızların bağımsız olmadıklarını, mahalle baskısına uğradıklarını vs. iddia ediyor. Elbet bir kısmı böyle olabilir. Gelgelelim, kişi ne kadar bağımlı, güdümlü, tahakküm altında olursa olsun, oy pusulalarına mührü basarken iradesinin tamamını kullanabilir.

Böyle diyorum ama acaba bu irade, tastamam bağımsız mıdır, tartışılır. Zira bizim cüzzi irademizin hangi yönde olacağı da bir takdir. Yani irade de kadere dahil denilebilir çok kabaca. Kullandığımız iradenin her şeyden bağımsız, başıboş bir şey olmadığını her birimiz tecrübe etmişizdir.

Kaderini sevmek, isyan etmemek, onu seçmek anlamına da gelir. Dolayısıyla kaderini sevmek bir özgür seçim, bir iradi tutum olarak da algılanır. İradi tutum ama ancak cüzzi bir irade. Zira bütün eylemlerimizin ardında gerçek fail vardır.

Kendimiz için yazdıklarımızı yaşarız ama bu aynı anda asıl failin fiilidir. An'ın içinde an vardır. Kısacası sen ben ve O fiillerde de sıfatlarda da bütündür. Yunus'un “Bir ben vardır bende, benden içeri” dediği kesrette vahdet halinin idrakini gerektirir bunu kendinde tatbik etmek . Hakk, her şeyden tecelli eder. Şöyle de diyebiliriz: Her şeyden tecelli eden Haktır .

Kişi eğer gerçek bir talip ise... Bir yandan “attın ama sen atmadın” ayetinin tefekkürüyle derinleşmeyi esas alır, bir yandan da 'sen - ben ve O'na dair katmanlaştıkça akışkanlaşan, taşkınlaşan, aşkın bir ifadenin içinde yaşamanın incelikleriyle donanır.

İşte 1813 ile 1887 yılları arasında yaşamış Nurü'l Arabi Hazretlerinin (ks) İkinci Abdülhamit ile olan buluşmasında anlattıklarını paylaşmak istememin sebebi de bu. Cüzzi irade! Bu buluşmayı kitabından aktararak başlayayım:

Sultan II. Abdülhamîd zamanında Üçüncü Devre Melâmîliği'nin pîrî olan Seyyid Muhammed Nûrul Arab'ın düşüncelerini kendilerine uygun bulmayan bazı kimseler kendisini Pâdişâha gammazlarlar. Bunun üzerine Sultan II. Abdülhamîd, Seyyid'i İstanbul'a dâvet ederek bizzat kendisinin de dinleyebileceği bir ilmî toplantının Şeyhülislâmın konağında yapılmasını, fakat kendisinin orada bulunacağını Şeyhülislâmdan başka kimsenin bilmemesini irâde eder.

Gerçekten Pâdişah gelir ve toplantı salonuna açılan kapılardan birinin önüne konulan bir paravanın ardından toplantıyı izler. Bu toplantıya zamanın ileri gelen ulemâsı dâvetlidir. Söz Allah'ın sıfâtlarından başlar sırasıyla kudret, hayat ve ilim gibi sıfatlardan sonra irâde bahsine gelir.

Burada Seyyid Muhammed Nûru'l Arabi: “Allah'ın bütün kemâl sıfatları insâna cüzî de olsa yansımıştır. Böyle olunca cüz'î bir irâdenin de insânda bulunması lâzım gelir. Fakat huzûrda bulunanlar cüz'î irâdelerini izhâr edemezler” der. Dinleyenler bunu “Acaba bir örnekle açıklayamaz mısınız?” demeleri üzerine, Nûrü'l Arab bu sefer keşf ehli olduğunu da izhâr ederek:

“Bakınız, biz şimdi Pâdişahın huzûrunda bulunuyoruz. Onun huzûrunda bizim cüz'î irâdemizle her istediğimizi yapabilmemiz mümkün müdür? Onun huzûrunda irâde külliyyen onundur. Bize gel derler, kalkıp geliriz, çıkın gidin derler, çıkar gideriz. Ne zaman huzûr-i şâhâneden çıkarsak, o zaman cüz'î irâdemiz geçerlilik kazanır. Ehlullâh ise her an Allah'ın huzûrunda bulunduklarının idrâkini zinde tuttuklarından, dâima Allah'ın irâdesiyle hareket ederler. Huzûrdan ayrılmazlar ki irâdelerine sâhip olsunlar» der. Muhammed Nûru'l Arab'ın irâde konusundaki bu sözleri II. Abdülhamîd'i memnun etmiş, kendisinin rahat bırakılmasını ve İstanbul'daki ikameti esnâsında en iyi şekilde ağırlanmasını emretmiştir.

Hazreti Pir'in anlattığı 'huzurda olanın iradesi olmaz' sözü aslında bize idrak seviyesini anlatıyor. Hepimiz her an huzurdayız. Fakat farkında değiliz. Denilir ki, Allah, hidâyet etmemişse ne peygamber şefaat edebilir ne de evliyâ himmet edebilir. Bir tarikat ehli şöyle anlatır: “Bunların hepsinin başı hidâyettir. Hidâyet, istidât-ı ezelîdir yani rûhun bedene girmezden evvel âlem-i ervâhtan getirmiş olduğu manevî potansiyeldir.”

Kısacası, insanın cüzzi iradesini en hakiki şekilde kullanabilmesinin yolu, varlığını olduğu gibi külli iradeye kurban etmesiyle gerçekleşir. Takdir edersiniz ki, bunun da biricik yolu, iradesini yine kendi iradesini kullanarak yok etme maharetine bakar!

Seçimlerde, oy pusulalarının üzerine mührü basanlar, özgürce oy kullandıkları için övünsünler. Aslolan, iradenin sahibini bilmek, tanımak, onun kendinden kendine olan yolculuğunda sonsuz değişimlerimizin tevhide dahil oluşunu hayatımızda ispat edebilmektir. İyi seçimler!
#Seyyid Muhammed Nûru'l Arabi
#Cüzzi irade
#Abdülhamîd
9 yıl önce
Cüzzi irade ve özgür seçimler
Ne olacak bu anne babaların hali?
Seçim sonrası ekonomide manzara nasıl?
Amerikan siyasetinin İsrail ‘trajedisi’
Jeopolitik sürpriz: ABD, Rusya ve İsrail nasıl anlaştı?
Nazlı seçmen günlerinde siyaset