|
‘Gönül diliyle konuşanların tercümana ihtiyacı olmaz!’

Muhalefet dili ne kadar inkar ederse etsin, barışı gerçekten isteyen bir resmi irade, içte ve dışta en kanlı bedelleri kendisine ödetmeye devam edenlere rağmen, siyaset ile gönül ilişkisini sağlam bir dille kurmaya devam ediyor. Kusurlarına, yanlışlarına, önüne geçemediği kendi içindeki suistimallere rağmen, ilk kez barışı isteyen bir yönetimin savaşta gençlerini feda etmiş milletiyle (orduda, dağda) aynı nefesin içinde soluduğuna şahitlik ediyoruz.

Sivil, özgür ve çoğulcu bir anayasayı hep birlikte madde madde inşa ediyoruz aslında bu zorlu süreçte. Meclis'teki onca kavga gürültüye rağmen. Son günlerin umut veren siyasi gündemine girmeden ama buradan hareketle Başbakan Davutoğlu’nun dünkü konuşmasında bahsettiği gönül dilini siyaset ve sosyolojinin dinamiklerine nasıl tahvil edeceğimize dair -birkaç yazıdır olduğu gibi- düşüneyazmaya devam edelim.

Barış sürecinin yerli, milli ve özgün olduğunun altını çizerken, silahların demokratik siyasete soyunmuş partililerce gündeme bir biçimde getirilmesini kabul edilemez bulduklarını belirten Başbakan... Muhalefetin çözüm sürecine vermediği desteği değerlendirirken... Bir bakıma konuşmasında bugüne dek neden bir anayasa yapamadığımızın da ipuçlarını veriyor.

Silahların gölgesinde, kanlı cinayetlerin, provokasyonların, sokak isyanlarının, tehdit ve şantajların, itibarsızlaştırma kampanyalarının, darbe kalkışmalarının, terörist islamcı iftiralarının gölgesinde... Yerli, milli, özgün bir barış sürecini devam ettirmek bir yandan da kalbin anadilini konuşmayı gerektiriyor sahiden de. Israrla. Muhalefet dilinin tüm nefret inşa eden kekelemelerine rağmen. İşte bunu son derece iyi bilen Başbakan, çözüm sürecine her fırsatta gönül dilini dahil ederek veriyor mesajlarını. Çünkü çoğulcu ve büyük bir medeniyetin ruhu halklarının kültüre ve sanata yaptığı katkıyla evrensel zevkine kavuşur, kavuşuyor.

Dünkü konuşmasında tarihi süreçleri bugüne getirirken Başbakan, Türkiye’nin her yerinde kültürel mirasın da siyasi tasfiyelerle birlikte tasfiye edildiğini dile getirirken şunları söyledi: “Bu sade bir bölgeye, bir etnik veya mezhebi gruba dönük değildi. Biz bununla korkmadan, cesaretle yüzleşiyoruz. Bir etnik grup adına başka etnik gruba dönük olarak yüzleşmiyoruz. Bütün millet adına, milletin tarihine yönelik atılmış bütün yanlış adımlarla yüzleşiyoruz, yüzleşmeye devam edeceğiz.”

Anadolu irfanını Kürtçe ifade etmiş Ahmed-i Hani, Feqiye Teyran gibi büyük şairlerin, düşünürlerin, alimlerin eserlerinin yayınlanamadığını anlatan Davutoğlu, ‘Mem u Zin’in AK Parti iktidarında yayınlandığını kaydetti. Davutoğlu, Yunus Emre ile Feqiye Teyran arasında fark görmediklerinin de altını çizdi:

“Diller muhabbet diliyse değerlidir. Nefret dilini kim kullanırsa kullansın, şiddet dilini kim kullanırsa kullansın o dilden azade olarak, o dili kullananlar çirkin iş yapmış olurlar. Yunus Emre’nin güzel Türkçesi ile Feqiye Teyran’ın güzel Kürtçesinin muhabbet dili aynı dildir. Ezan-ı Muhammedi›nin Arapça olması muhtevasını nasıl değiştirmiyorsa, o güzel Anadolu irfanı hangi dilde yazılmış olursa olsun bizimdir."

İmdi Başbakan'ın bu önemli sözleri bu köşede sık sık dem vurduğum mevzunun kalbine isabet ediyor: Yunus'tan veya Teyran’dan, ya da Hacı Bayram’dan, Mevlana’dan vs.. Yani Başbakan'ın adres gösterdiği o gönül ehlinin sözlerinden alıntı yapmakla insani değerlerimizi anlamına kavuşturmuş olmuyoruz. Onların sözüne atıfta bulunarak canlı söze dönüşmüş olmuyoruz. Yunus’u okumak, ancak bugünün Yunus’u olabildiğimizde bir değer ifade etmiş olacak.

Elbet herkesin kendi anadilini konuşması önündeki her tür engelin kaldırılması elzemdi ve bu yönde hükümet pek çok adım attı, atıyor. Ama artık değerlerin inşasından bahsettiğimiz bu aşamada, asıl anlamlı olan, eğitimcilerin kulaktan dolma bilgilerle yetinmekten vazgeçerek Başbakanın sık sık dile getirdiği bu gönül insanlarının sahiden bize ne dediğini merak etmeleriyle ve keşfetmeyi arzu etmeleriyle başlayacak.

Bu konuda yayınlar yapan Diyanet dahil pek çok kurumda eğitimcilerin Yunus’dan, Mevlana’dan, Mısri’den, İbn Arabi’den bahsederken çekinmemeleri, bundan korku duymamalarıyla bir ilk adım atılmış olacak. Henüz bu adım hakkıyla atılabilmiş değil. Aksine, önceki yazılarımda da değindiğim gibi, sanki hak dostları, arifler, veliler... Bize alternatif bir vahiy getirmiş gibi bir algı son derece yaygınlaşmış uzun süren fetret dönemimizde.

Aşk ve irfan dediğinizde algılar bölünüyor bir çırpıda. Bu gönül insanlarının tefrikaya yol açtığını iddia eden eğitimcilerin sayısı çok fazla. Aşk ve irfan geleneğinin evrensel nefesini solumaya gerek duymadan ayrılık getirdiğine hükmetmişler. Bunun da etkisiyle olsa gerek, belediyeler de resmi kurumlar da Yunus, Mısri divanlarını hakkıyla anlayıp değerlendirmek, zevk etmek, şerh edenlerin eserlerini paylaşmak, canlı sözü evrensel dilde çoğaltmak gibi bir uzun soluklu niyete sahip olamıyorlar.

Panel düzenlemekle eser basmakla yetinmek yerine basılanları alıp eğitim sistemine, bugünün diline getirmek gibi daha uzun soluklu bir çabadan ziyade, kısa vadeli prestij amaçlı yayınlarla yetiniyorlar. Başbakan; “Biz şu veya bu dille konuşmayız, gönül diliyle konuşuruz. Gönül diliyle konuşanların tercümana ihtiyaç olmaz. Anadolu’nun her köşesinde gönül diliyle konuşmaya devam edeceğiz.” Demiş.

İnşallah, Hacı Bayram’ların, Şems ve Mevlana’ların, Erzurumlu İbrahim Hakkı’ların, Kuşadalı İbrahim'lerin, Üsküdarlı Nasuhi efendilerin, Malatyalı Niyazi Mısri’lerin, Elmalılı Sinan Ümmi'lerin onca zahmet ve çabalarla (ehli tarafından) basılmış kitapları da bu anlamda hak ettiği ilgiye bir gün kavuşur. Bu topraklarda kamil insanlar, hak dostları, veliler, arifler, nam-ı diğer ‘canlı Kur'an’lar yetişmesi yolunda daha pek çok adıma ihtiyaç var. Her şeyden önce de hizmet için halis bir niyete ihtiyacımız var. Hazreti İnsan olma yolculuğunda En Sevgili’nin (sav) nefesini kesintisiz alıp verenlerin dilinde...

#Meclis
#Davutoğlu
#çözüm süreci
9 yıl önce
‘Gönül diliyle konuşanların tercümana ihtiyacı olmaz!’
Ne olacak bu anne babaların hali?
Seçim sonrası ekonomide manzara nasıl?
Amerikan siyasetinin İsrail ‘trajedisi’
Jeopolitik sürpriz: ABD, Rusya ve İsrail nasıl anlaştı?
Nazlı seçmen günlerinde siyaset