Muhalefet dili ne kadar inkar ederse etsin, barışı gerçekten isteyen bir resmi irade, içte ve dışta en kanlı bedelleri kendisine ödetmeye devam edenlere rağmen, siyaset ile gönül ilişkisini sağlam bir dille kurmaya devam ediyor. Kusurlarına, yanlışlarına, önüne geçemediği kendi içindeki suistimallere rağmen, ilk kez barışı isteyen bir yönetimin savaşta gençlerini feda etmiş milletiyle (orduda, dağda) aynı nefesin içinde soluduğuna şahitlik ediyoruz.
Silahların gölgesinde, kanlı cinayetlerin, provokasyonların, sokak isyanlarının, tehdit ve şantajların, itibarsızlaştırma kampanyalarının, darbe kalkışmalarının, terörist islamcı iftiralarının gölgesinde... Yerli, milli, özgün bir barış sürecini devam ettirmek bir yandan da kalbin anadilini konuşmayı gerektiriyor sahiden de. Israrla. Muhalefet dilinin tüm nefret inşa eden kekelemelerine rağmen. İşte bunu son derece iyi bilen Başbakan, çözüm sürecine her fırsatta gönül dilini dahil ederek veriyor mesajlarını. Çünkü çoğulcu ve büyük bir medeniyetin ruhu halklarının kültüre ve sanata yaptığı katkıyla evrensel zevkine kavuşur, kavuşuyor.
“Diller muhabbet diliyse değerlidir. Nefret dilini kim kullanırsa kullansın, şiddet dilini kim kullanırsa kullansın o dilden azade olarak, o dili kullananlar çirkin iş yapmış olurlar. Yunus Emre’nin güzel Türkçesi ile Feqiye Teyran’ın güzel Kürtçesinin muhabbet dili aynı dildir. Ezan-ı Muhammedi›nin Arapça olması muhtevasını nasıl değiştirmiyorsa, o güzel Anadolu irfanı hangi dilde yazılmış olursa olsun bizimdir."
Panel düzenlemekle eser basmakla yetinmek yerine basılanları alıp eğitim sistemine, bugünün diline getirmek gibi daha uzun soluklu bir çabadan ziyade, kısa vadeli prestij amaçlı yayınlarla yetiniyorlar. Başbakan; “Biz şu veya bu dille konuşmayız, gönül diliyle konuşuruz. Gönül diliyle konuşanların tercümana ihtiyaç olmaz. Anadolu’nun her köşesinde gönül diliyle konuşmaya devam edeceğiz.” Demiş.
İnşallah, Hacı Bayram’ların, Şems ve Mevlana’ların, Erzurumlu İbrahim Hakkı’ların, Kuşadalı İbrahim'lerin, Üsküdarlı Nasuhi efendilerin, Malatyalı Niyazi Mısri’lerin, Elmalılı Sinan Ümmi'lerin onca zahmet ve çabalarla (ehli tarafından) basılmış kitapları da bu anlamda hak ettiği ilgiye bir gün kavuşur. Bu topraklarda kamil insanlar, hak dostları, veliler, arifler, nam-ı diğer ‘canlı Kur'an’lar yetişmesi yolunda daha pek çok adıma ihtiyaç var. Her şeyden önce de hizmet için halis bir niyete ihtiyacımız var. Hazreti İnsan olma yolculuğunda En Sevgili’nin (sav) nefesini kesintisiz alıp verenlerin dilinde...