|
Başbakan Davutoğlu’nun 1915 taziyesi...
“Osmanlı İmparatorluğu'nun son yıllarında, asırlardır barış ve kardeşlik içinde bir arada yaşamış olan farklı etnik ve dini kökenden pek çok Osmanlı vatandaşı, hafızalarda derin izler bırakan büyük acılar yaşadılar.

Birinci Dünya Savaşı koşullarında bu acıları yaşayan, farklı etnik ve dini kökene mensup milletlerin torunları olarak yaşananları anlıyor, hayatını kaybeden masum Osmanlı Ermenilerini saygıyla anıyor, torunlarına taziyelerimizi sunuyoruz.

Osmanlı Ermenilerinin hatırasına ve Ermeni kültürel mirasına sahip çıkmak Türkiye için tarihi ve insani bir görevdir.

Bu anlayışla, bu yıl 24 Nisan günü Ermeni Patrikhanesi'nce düzenlenecek dini bir törenle, Osmanlı Ermenileri tüm dünyada olduğu gibi Türkiye'de de anılacaktır

Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan'ın Başbakan olduğu dönemde, 23 Nisan 2014 tarihinde yayınladığı mesajda belirtildiği gibi, 'Türkiye ve Ermenistan'ın, birlikte, kendilerine yakışır bir törenle' Osmanlı Ermenilerini anmaları çok daha anlamlı olurdu.

Tarih siyasete alet edilmediğinde, bu olgun ve erdemli duruşun gerçekleştirileceğine inanıyoruz.

Kadim Anadolu medeniyeti tarihimize sahip çıkmayı, sevincimizi ve acımızı birlikte anmayı, yaralarımızı birlikte sarmayı ve geleceğe birlikte bakmayı öğretmiştir.

Hrant Dink'in ölüm yıldönümü vesilesiyle 20 Ocak 2015 tarihinde yayınladığım mesajda ifade ettiğim üzere 'iki kadim halkın birbirini anlama ve birlikte geleceğe bakma olgunluğuna ulaşmaları mümkündür.'

Bugün de, tarihi sorumluluğumuzun ve insani görevimizin bir gereği olarak, acılar arasında ayırım gözetmeden yüzyıl önce yaşanan olaylarda hayatını kaybedenleri saygıyla hatırlıyoruz,

Öte yandan, acılarımızın hafiflemesi için hayatını kaybedenleri hatırlamak kadar, geçmişle dürüstçe yüzleşmenin de önemli olduğuna inanıyoruz.

Birinci Dünya Savaşı'nda yaşananların nedenlerini ve sorumlularını tespit etmek mümkündür

Ne var ki, her şeyi tek bir kelimeye indirgeyerek, sorumluluğu genellemeler yoluyla sadece Türk milletine yüklemek, hatta bunu bir nefret söylemiyle birleştirmek vicdanen de hukuken de sorunludur

Yüz yıl önce Türk ve Müslüman Osmanlı vatandaşlarının maruz kaldığı sürgün ve katliamların derin izleri bugün de hafızalardadır.

Bu gerçeği görmezden gelmek, acılar arasında ayırım gözetmek, tarihi bakımdan yanlış olduğu kadar vicdanen de kabul edilemez.

Nitekim geride bıraktığımız yıllar, çatışan hafızaların birbirine dayatılmasının sonuç getirmeyeceğini göstermiştir.

Bu çerçevede, tüm Osmanlı vatandaşlarının hafızasına ve vicdanına saygı gösterilmesi, seslerine kulak verilmesi gerekmektedir.

Hakikate ulaşmak için adil hafıza, duygudaşlık, saygılı bir dil, makul ve nesnel bakış yeterlidir.

Türkiye, tüm görüşlerin serbestçe dillendirilip, özgürce tartışılabildiği, her türlü belge ve bilginin soruşturulabildiği bir ortam sağlayarak, ortak geleceği inşa etme hedefi doğrultusunda önemli pozitif adımlar atmaktadır.

Yüz yıl önce, sevinç ve hüzünde aynı kaderi paylaşmış iki halkın torunları olarak bize düşen ortak sorumluluk, yüzyılın yaralarını sarıp, insani bağlarımızı yeniden tesis etmektir.

Türkiye, bu sorumluluğa kayıtsız kalmayacak, dostluk ve barış için elinden geleni yapmaya devam edecektir.

Bütün üçüncü taraflara da tarihi yaraları deşmek yerine, adil hafızaya ve ortak barışçıl geleceğe dayalı bir tutum benimsenmesi çağrısında bulunuyoruz.

Bu duygu ve düşüncelerle, 1915 yılında, tehcir sırasında hayatını kaybeden Osmanlı Ermenilerini bir kez daha saygıyla anıyor, çocuklarının ve torunlarının acılarını paylaşıyoruz.”

Yukarıdaki açıklama Başbakanlık resmi internet sitesinde önceki gün yayınlandı ve bu metni Başbakanımız Sayın Ahmet Davutoğlu bizzat kaleme aldı.

Bu açıklamayı köşeme tamamıyla taşımamın iki gerekçesi var. İlki tarihi olması, ikincisi ise yüksek olasılıkla belirli iç ve dış çevrelerce ya görmezden gelinecek, ya itibarsızlaştırılacak, ya da çarpıtılacak olması.

Geçen 23 Nisan'da ise şu anki Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan, 99 yıl sonra ilk kez biz Osmanlı/Türkiye Ermenilerinin 1915 Tehciri'nde yaşadığı zulmü anmış ve kayıplarımız için taziye dileklerinde bulunmuştu.

O açıklamada pek çok değerli söz vardı. Ama beni nedense, belki bu acının çok içerden kavrandığını gösterdiği için “Ateş düştüğü yeri yakar” cümlesi etkilemişti.

Bizler bir asırdır, 1915'te başımıza gelen büyük haksızlığın ve zulmün parlamentolarda tek bir kelimeye indirgenmesini değil, yasımızın başlaması için, acının yaşandığı yerde, bizim hala yaşadığımız ve muhtemelen öleceğimiz yerde, yurdumuzda saygı görmesini hasretle bekledik. Bu saygıyı göstermek, bu acıdan sorumlu olmayan, ama devlet sorumluluğu gereği bu ağır yükü de üzerine alan muhafazakar demokratlara ve onun liderlerine düşmüştü.

Evet, bu açıklama da ya görmezden gelinecek, ya da çok yetersiz bulunacak. Önemli değil, halk ne olduğunu biliyor. Türkiyeli Ermeniler de bu gelişmenin üzerimizden 100 yıllık bir yükü kaldırdığının farkında.

Biz Ermeniler yıllarca ABD parlamentosunda bir soykırım kararı çıkmasının hayalini kurmadık. Acılarımızı paylaşacak, yemek getirip bize yedirecek komşu ziyaretlerini yaşamamıştık. Dostlarımızla yasımızı paylaşıp, ölülerimizi gömememiştik. Hayalini kurduğumuz şey Müslüman komşularımızla, kardeşlerimizle birlikte yasımızı tamamlayıp hayata devam etmekti.

Şimdi cumhurbaşkanı, başbakan düzeyinde teselli ediliyor, ama en önemlisi arasında yaşadığımız insanlarla artık bu acımızı konuşabiliyor, anabiliyor, bu 24 Nisan'da olacağı gibi cemaat olarak kayıplarımız için ayin-i ruhani düzenleyebiliyoruz.

Ermeni sözcüğü artık bir küfür değil. Ama dün bize “Ermeni köpekler” diye manşet atanlar bugün soykırımcı oldular. Acı bir tebessümle izliyoruz.

Suç bireysel ve örgütseldir. Hiçbir millet soykırımcı olarak mahkum edilemez. Bizim atalarımız 1915'e daha ilk günden Medz Yeğern, yani büyük felaket demiş...

Bir yüz yıl daha 1915 daha dün yaşanmış gibi davranamayız. Ölülerimizi çekiştirmekten vazgeçsinler. Türkiye'deki bu tarihi dönüşüm Ermenilere de Türklere de, Kürtlere de şifa verecek. Bu fırsatı kaçırmayalım.

Yüzyılın başında hayatları çalınan, katledilen, aileleri dünyanın dört bir yanına dağıtılan Ermeniler, Kafkaslardan, Balkanlardan büyük katliamlar eşliğinde Osmanlı'ya sığınan Müslümanlar, hasılı hangi ırk, din ve mezhepten olurlarsa olsunlar tüm atalarımız için Allah'tan rahmet diliyorum.

Mekanları cennet olsun.
#1915 olayları
#davutoğlu
#hrand dink
9 yıl önce
Başbakan Davutoğlu’nun 1915 taziyesi...
Haftanın ekonomik özeti ve beklentiler
Mülâhaza etmek
Siyasetçileri bürokratlara kurban etmek
Musallada bir sosyolog daha… Vehbi Başer’in ardından
Taşkent’in öbür yüzü