Geleneksel Noel/yılbaşı tartışmalarının mevsimi başlamış gözüküyor. Bir İsevi olarak birkaç şey söyleme gereği duydum.
Kıymetli Abdurrahman Dilipak’ın konsept danışmanı olduğu, yönetmenliğini Süleyman Civliz’in yaptığı, yapımcılığını Eşref Ziya Terzi’nin, metin yazarlığını Esra Elönü’nün üstlendiği “Derviş Nicholas” belgeseli ta mamlandı ve dün basın gösterimi yapıldı. Ben henüz tamamını göremedim, ama içinde benim de naçizane görüşlerim yer aldı.
Bir Anadolu azizini tüketim toplumu ile buna karşı direnişin yarattığı kutuptan almak için cesurca ve yerel/özgün bir girişim bu. Henüz seyretmeden yazıyorum ve belki her görüş çok hoşuma gitmeyecek, ama yaklaşımın kendisi özel ve de bir ilk. Tebrik ediyorum. Kendin olmak, kendi bütününü kavrayacak özgüvene ulaşmakla mümkün çünkü.
Maalesef Reformasyon ve Aydınlanma ile Batı kültürünün belirleyici öğesi olmaktan çıkan Batı Kilisesi, kolonyalizm sürecinde iyi bir sınav veremedi. Haçlı Seferleri ne kadar bir din savaşından ziyade çapulculuk ve vandalizm idiyse, İslam coğrafyası buna cevap verebili- yordu. Ardından Osmanlı gibi bir cihan İmparatorluğu ortaya çıkmıştı.
Ancak 16. yüzyıldan itibaren Aydınlanma/Reformasyon/ulus devlet ve sanayileşme ile birlikte, Batı, Doğu’nun adeta canına okudu. Osmanlı’nın yıkılışı kesin zafer sayıldı. Doğu bir yüzyıldır kafası kesik horoz gibi debeleniyor. Batı Kilisesi, bir insanlık suçu olan sömürgecilik süreçlerinde bu bölgelere misyon yaptı. Bence bu ahlaksızlığa ortak olmaktı. Hegemon güçlerin ele geçirdiği, doğal zenginliklerini çaldığı, köleleştirdiği, yoksul düşürdüğü, milyonları katlettiği yerlerdeki çaresiz insanlara Hıristiyanlık misyonu yapmak bence ciddi sorunludur. Bu misyona taarruzuna Doğu kiliseleri de maruz kaldı. Çünkü Batı kilisesi onları heretik bularak “Hıristiyanlaştırmak” istiyordu. Bu da ahlaksızcaydı. İncil’i hiç değildi.
İlki, Katolik Kilisesi dünyada radikal sekülerlik tarafından ağır baskı altında. Laik yaşam biçimlerini zaten kabul etti ve etmeliydi de. Ancak, talepler, Hıristiyanca yaşam kriterlerini Kilise’nin reddetmesi sınırına geldi. Kürtajın doktrine girmesi gibi, birçok talebin baskısı altında eziliyor kilise. Oysa Ortodoks Kilisesi bu tür talepleri değil görüşmek, gündemine dahi almıyor. İşte Katolik Kilisesi, Ortodoks dünya ile birleşerek yenilenmek, güçlenmek istiyor. (Geçmişin hatalarının diyetini ödüyor aslında.) Türkiye’de bulunan Ekümenik Batı Ortodoks Patrikliği de bu açıdan merkezi önemde. (Bakalım Türkiye bu patrikliğin önemini ne zaman kavrayacak özgüvene kavuşacak?)
İslam'la ilişkiye gelince…