|
Üzerinde muhabbet etmek mi, savaşmak mı: Zemin...
Ülkemizin demokrasisi inşa halinde. Yedek evimiz olmadığı için başka bir yere gidip bu inşayı gerçekleştiremeyiz. Yani hem evimizde oturacağız, hem de onu depremlere (darbe, koalisyon ve iç çatışma risklerine karşı) dayanıklı hale getireceğiz. Bu durumda azami dikkatli, çalışkan, cesur ve kararlı olmak durumundayız.

Evde hem yaşar hem onu köklü bir tadilattan geçirirken de sanki tadilat bitmiş de evimiz zaten mükemmelmiş sanrısına kapılamayız. Hukuk, yargı, işdünyası, medya, bürokrasinin tamamı, içinde yaşayan bizler, hepimizde sorunlar var. Bunlar zorluklarımız. Ama bu zorlukların işlevi de, bizde evimizin çürük olduğu bilincini açığa çıkarması... Engeller ve itirazların diyalektik bir anlamı var. Herkes halinden memnun veya herkes aynı fikirde olsaydı yönümüzü tayin etmekte zorlanacaktık. Sanırım Kolakowski şöyle demişti: Bugün Avrupalılar soru sormayı değil, soru sormanın kendisini bile unutmuş durumda...

Tabii bu genellikle kuralsız ilerleyen şiddetli mücadele içinde bazı şeyleri de kervan yolda düzülür mantığıyla çözüyoruz. Bu halin de o kadar olumsuz bulunmasına karşıyım. Oturmuş bir halk karşıtı rejimden çıkmak, hele bunu şiddet içermeyen sabırlı ve sivil bir yöntemle yapabilmek seküler bir mucizedir. Müesses nizamın zaten sivil iradeyi boğmaya dönük kurallarına uyarsanız hiç şansınız olmaz; (örneğin 367 kararı) akut şekilde yıkmaya kalkarsanız devrimciler gibi askerin veya bir terör örgütünün nesnesi halinde gelir, duvara çarparsınız.

O zaman halkın iradesi ve taleplerini esas alan bir zeka, sabır, cesaret ve vizyon ortaya koymak zorundasınız. Hızlı, kolay, kökten, kalıcı çözüm yoktur.

Şimdi Türkiye olarak yaşadığımız son ve benzersiz değerde sürecin felsefesini, siyasetini, tarihini ve gelecek vizyonunu derinleştirme, anlatma/anlama ve bir kurama oturtma aşamasındayız. Son 200 yıldır ne yaşadık gerçekten? Bunun tarafsız analizi nedir? Aktörler, toplumsal faylar nereye oturur ve neyi amaçlamış, neye yol açmıştır? Tarihimizde süreklilik arz eden toplumsal, siyasi ve ekonomik hatlar nasıl tanımlanır, nasıl konumlanır? Birbirleri ile ilişkileri nasıl başlamış, nasıl dönüşmüş, son hali ne olmuştur?

Kolaycılığımı bağışlayınız ama bir yazıda bazen özet geçmek zorundasınız. Osmanlı ve Türkiye'de kabaca iki toplumsal hat var. Birisi bize özgü tarihimizden gelen dindar, geleneklerine sahip geniş toplumsal kesimler. Bunun içinde toplumun Tanzimat'tan itibaren tamamına yakını, şu anda ise en az üçte ikisi var. Buna karşın diğer kesimimizde modernleşme/Batıcılaşma projesini özümsediği ölçüde elitleşen ve devlete asker, üst yapılar üzerinden hakim olan bir diğerine yabancılaşmış bir toplumsallık oluşmuş.

Bu bizim gerçeğimiz. Bu toplamda bizleriz...

Biz giderek sosyolojik bir çelişkiye ve karşıtlığa oturan bu iki hattı aslında yine de iyi idare etmişiz. Tek Parti döneminden çok partili sisteme geçiş emniyet sübapı olmuş ve dindarlar olarak tanımlanmış kesimler de kendi değerlerinin yardımıyla şiddetten uzak kalmışlar. İki binli yıllara kadar sabırla bekleyip siyasetten çare ummuşlar. Alevilerin korkusu müesses nizama bağlılık yaratmış ve fay hattını sönük tutmuş. Kemalist laiklik Alevi vatandaşlarımız üzerindeki tüm şiddet pratiklerine rağmen sahiplenilmiş. PKK Kürt hattının tamamına egemen olamamış ve bu nedenle ayrılıkçılık en azından Öcalan çizgisinde imkansız bulunmuş ve liderlik boyutunda terk edilmiş. Bugün HDP, Çözüm Süreci'ni suistimal ederek ve Kürt milliyetçiliğini kışkırtarak bu toplumsallığı beyaz Türkler ve Alevileri de katarak büyütmeye çalışıyor. Bu görmek isteyenler için bir ayrılıçılığa dönüş projesidir. Ama muvaffak olamayacak.

Şimdi bizlerin elinde hem ciddi imkanlar, hem de ciddi riskler var. Meşrebi, mezhebi, siyasi düşüncesi, ırkı, sınıfı ne olursa olsun, partiler üstü bir olgunlukla üzerinde siyaset yapacağımız, haklarımızı arayacağımız, temsil bulacağımız, kavga edeceğimiz veya uzlaşacağımız zemini yaratabilecek miyiz? Hak ve özgürlükler adına, mağduriyet alanlarının duygusal ortamlarında gizlenerek bu zemini kırma amaçlı girişimlere, kimden gelirse gelsin karşı durabilecek miyiz?

Buna demokratik kültür deniyor. Demokrat olmak bir türden siyaset yapmak değildir. Demokratlık bu zeminin asgari müştereklerini savunmak, zemini kurmak demektir. Siz demokrat bir solcu, bir sağcı, bir dindar, bir çevreci olabilirsiniz. Ama bu zemini kurmak başka bir şey, o zemini kurduktan sonra kendi siyasi meşrebince hak mücadelesi yapmak başka bir şeydir. Hak mücadelesi yapıyorum derken o zemini kırıyorsanız, hem demokrat hem de samimi bulunmazsınız. Bizim ülkemizde genellikle birbirine karıştırılan budur.

Ben 2007 ve 2011 seçimlerinde BDP/HDP siyasi çizgisine sempati duyuyorken, bugün bilakis bu hareketi bahsettiğim ortak zeminin sıhhati için riskli görüyorum. Keşke öyle olmasaydı ama bu son süreçte müzakereci Öcalan zayıfladı, şiddet savunusu ve pratiği sergileyen HDP/KCK ile benzeşerek raydan çıktı.

Demokratik kültürümüzün ve zeminimizin asgari müştereki şiddetle ilişkiyi kesmek, silahlı/dolaylı şiddet zihniyetini terk etmektir.

HDP/KCK, 6-8 Ekim ayaklanma denemesinde doğrudan bu zemini kırmaya, geri dönüşü olmayacak bir ayrılıkçı hareket ve sokak kaosu yaratmaya yeltendi. Beyaz Türklere Gezi'de oluşan borçlarını ödediler ama halka çarptılar. Ama bir şey daha oldu. Bu halleriyle barışın muhatabı olmadıklarını gösterdiler. Bu “Siyasetle benim işim yok, hatta siyaseti, şiddet pratikleri ile elde edeceğimi umduğum “kazanımları” kaybettirecek bir tehdit olarak görüyorum” demektir.

Gördüğünüz gibi siyasi partilerden, onların siyasi zemin üzerindeki yöntem, meşrep, tercih farklılıklarından bahsetmiyoruz. Bahsettiğimiz zeminin kuruluşuna kimin katılmak istediği, kimin ise takiye yaptığı.

Şu an koçbaşı olarak Demirtaş HDP'sinin yer aldığı üçgen içinde yer alan sözde muhalefet partilerinin amacı zemini kırarak ülkeyi yurttaş iradesinden vesayet iradesine yeniden yanaştırmak.

Aynı şeyi 1993 yılında Cumhurbaşkanı Özal'a yaptılar. Sonrasını bugün hatırlamak dahi istemiyoruz.

Halkımız bu büyük resmin gayet farkında olduğunu 7 Haziran'da gösterecektir.
#seçimler
#Demirtaş
#hdp
#ak parti
#demokrasi
9 yıl önce
Üzerinde muhabbet etmek mi, savaşmak mı: Zemin...
Kuraklık ve Backster etkisi
Vahy ve nedensellik (esbab-ı nüzul)
İnsaf!
Dağ yürekli adamların büyük seçimine doğru
Demografik dönüşüm