|
Âvâzeyi bu âleme Davutoğlu gibi sal

Bugün ayın üçüdür, girme bostan içidir. Dudakları bal şeker, dili badem içidir...

Bu güzel Azerbaycan türküsünü her ayın üçünde dinlemek münasiptir.

Beşinde dinlersek ne olur?

Hiçbir şey olmaz, sadece iki gün geç kalmış oluruz; türküyle takvim birbirini tutmaz.

Türkü hoş lakin nakarat bölümlerini herkes başka türlü söylüyor.

De gülüm nanay ayda ninay

De gülüm nanay nayda ninay

De gülüm nanay ay narinay

De gülüm nanay oyna ninay

Acaba hangisi doğru? Belki biri, belki birkaçı, belki hepsi.

*

Öyle böyle, geldik Mart’ın üçüne.

Ancak barış umudu üç gün öncesinden belirdi; tam olarak 28 Şubat’ta.

“Yiğit düştüğü yerden kalkar” demiş atalardan biri.

Diğerleri de ona hak vermiş ve o söz bugünlere ulaşmış.

Tarih açısından “yer” kadar “zaman” da önemlidir.

Biri olmazsa diğeri tek başına cılız düşer, vaziyeti tam anlamıyla ifade etmekte yetersiz kalır.

Yani, yiğit düştüğü yerden kalkar sözündeki “yer” ne kadar önemliyse, o kalkıştaki zamana da dikkat etmek gerekir.

*

Başbakan Ahmet Davutoğlu, iki gün önce bu konuya vurgu yaptı.

12 Eylül 1980 darbesinin izlerini 12 Eylül 2010 referandumunda sildiğimizi, darbe yapanlara dava yolunun açıldığını söyledi.

Aynı şekilde 28 Şubat postmodern darbesinin izlerini de yine bir 28 Şubat’ta yapılan açıklamalarla silinmek üzere olduğunu, barış umudunun doğduğunu belirtti.

Çok güzel söyledi.

Zaten hep güzel konuşuyor Başbakan.

Baki ne demişti: Âvâzeyi bu âleme Dâvûd gibi sal, Bâki kalan bu kubbede bir hoş sadâ imiş...

Biz de şöyle diyelim: Âvâzeyi bu âleme Dâvûtoğlu gibi sal...

*

Kalıcı barışı konuşuyoruz. Bir daha kavga etmemeyi, silahlara veda etmeyi...

Öylesine büyük ihtiyaç ki, yaklaşık kırk yıldır süren silahlı çatışmada ölen gençlerin sayısı bu ülke için utanç tablosu.

Harcadığımız bedel, ülkenin kalkınması uğrunda kullanılsaydı, şimdi çok ileri bir noktada olacaktık.

*

Ne var ki bazı arkadaşlar “silah bırakmak” konusunu başka türlü anlıyor.

Terör örgütüyle beraber güvenlik güçlerinin de silah bırakmasını düşünen kafayı nasıl değerlendirmeli bilemiyorum.

O zaman bütün şoförler direksiyonu, yazarlar kalemi ve klavyeyi bıraksın.

Aşçılar yemek yapmaktan vazgeçsin.

Fırıncılar hamur teknesini çöpe atsın.

Siyasetçiler Meclis’e uğramasın.

Öğretmenler okula gelmesin.

Doktorlar hep beraber tatile çıksın.

Bu mudur?

Mantığını seveyim.

YAŞAR KEMAL

Yaşar Kemal’e rahmet diliyorum. Büyük bir yazardı.

Aşırı övenlerle yerenleri bir yana bırakıp değerlendirmeli.

Nobel’i alamamış olmasını zerre kadar umursamamak gerekir.

Nobel alan tek Türk romancısı Orhan Pamuk’tan daha önemsiz bir yazar değildi.

Nobel Komitesi, tıpkı Demirel gibi davrandı.

Demirel nasıl 28 Şubat döneminde en az milletvekili bulunan Mesut Yılmaz’a hükümet kurma görevi verdiyse, komite de Nobel ödülünü o şekilde verdi.

Pamuk hak etmemişti demiyorum. Hakkıdır elbette.

Ancak ona gelene kadar, en az yirmi yazarımız daha var Nobel alacak çapta romanlar yazan.

Nobelciler görmediyse, bu onların kusuru.

#Azerbaycan
#28 Şubat
#12 Eylül
٪d سنوات قبل
Âvâzeyi bu âleme Davutoğlu gibi sal
Türkiye’nin tezlerini kim anlatacak…
Enflasyon ile mücadelede beklentileri kırmak ve fiyat yapışkanlığının önüne geçmek
Cari açık ve Gabar’dan gelecek 3,2 milyar dolar
Küresel savaşın kaçınılmazlığına dâir
Yeni tehditler ve Türkiye’nin kurumsal güncellenmesi