|
Şeytanın aklına gelmeyen, onların aklına gelir
Çapulcu deyince bozuluyor Gezici tayfası.

Bir kısmı da o benzetmeyi kendine uygun bulmuş, benimsemiş… Hayırlı olsun.

İster kabullen, istersen itiraz et.

İçinde bulunduğun eylemlerin, içinde bulunduğun ruh halinin başka türlü izahı yok.

Hakikaten mesele üç beş tane ağaç olsaydı, çevre hassasiyeti olsaydı, farklı değerlendirmek gerekirdi.

“Taksim Platformu” adıyla oluşturulan grubun Ankara'ya gidip açıkladıkları isteklerden hangi birinin çevrecilikle alakası kurulabilir?

“Üçüncü havalimanına hayır… Üçüncü köprüye hayır… Kanal İstanbul'a hayır…”

Tek kalemde söyleyemedikleri için, madde madde sıraladılar.

Bu taleplerin özeti şudur: “Türkiye'nin büyümesine hayır.”

*

Gerçekten de hiç akıllıca değil.

Tilki bile karganın ağzındaki peyniri kapmak için açık açık söylemiyor; niyetini doğrudan belli etmiyor.

“O güzel sesinle bir şarkı söyle de dinleyelim” diyerek oyuna getirmeye çalışıyor.

Tilki, bizim çapulcular gibi düşünse, “Peyniri bana at yiyeyim” demesi gerekir.

Bir de tersinden bakarsak, demek ki bizimkiler tilki olsa, kargadaki peyniri bir defa bile kapamayacak.

*

Gezici takımı ve platform adıyla ortaya çıkanlar, gerçekten çevre hassasiyetiyle düşünselerdi, en başta “Kanal İstanbul'a bin defa evet” derlerdi.

Binlerce ton yakıt taşıyan tankerlerin Boğaz'da oluşturduğu tehlikeyi, daha önce yaşanan kazaları, kılavuz kaptan almadan ilerleyen yabancı gemilerin acemilik ve dümen kilitlenmesi gibi teknik sebeplerle kıyıya bindirmeleri ve çarpışmaları dikkate alırlardı.

Bin defa evet yetmezse, ikinci binliği bozdururlardı.

Havalimanının yetersizliğini görür, yenisinin ve en büyüğünün yapılmasını desteklerlerdi.

*

İstanbul trafiğinin nasıl kilitlendiğini, iki yakada oluşan yoğunluğun azaltılması için üçüncü köprünün bile yetmeyeceğini gören gözler, daha köklü çözüm yolları için destek olurdu.

Köprülerin iki yakası, havadan bakınca kum saati gibi görünüyor.

Orada biriken ve kaplumbağa adımlarıyla ilerleyen trafikte harcanan yakıtın, toplamda ne kadar büyük miktara ulaştığını görmek için hesap uzmanı olmak gerekmiyor.

Araçlardan çıkan dumanların çevreyi nasıl etkilediğini bilmek için çevre mühendisi olmak gerekmiyor.

Eğer gerçekten çevre önemsenmiş olsaydı, bunlara itiraz edilmez, aksine desteklenirdi.

*

Biraz eskilere gidelim. Mesela 1950'lere.

Türkiye'nin ilk büyük barajı Keban için planlar yapılmış.

Ülkeyi yönetenler heyecan içinde.

Daha önce yapılan birkaç ufak baraj var ülkede.

1619 tarihli Topuz Bendi…

1722 tarihli Büyük Bent…

1890 tarihli Elmalı Bendi…

Ve 1936 tarihli Çubuk Barajı.

50'lere gelindiğinde ilk defa büyük bir baraj inşa edilecek.

Fakat bir yerden itiraz geliyor. Nereden biliyor musunuz?

ABD'den… Hani şu dostumuz, müttefikimiz olan ABD.

Bizimkiler dinlemiyor, barajı inşa ediyorlar. Sonra da başa gelmeyen kalmıyor. Ne büyük benzerlik!

“Keban Barajı'nın yapılmasına kim itiraz etmiştir?” diye sorsanız, bilgi sahibi olmayan birinin aklına ABD'nin gelme ihtimali milyonda birdir.

Öyle ya, buradaki barajla ABD'nin ne gibi bir ilintisi olabilir?

Komşu değiliz, nehirlerimizin onlarla bir alakası yok, elektriği onlardan almıyoruz…

Fakat şeytanın aklına gelmeyen, ABD'nin aklına gelir.

NE SÜRÇMESİ?

Numan Kurtulmuş, Selahattin Demirtaş'ın “Taksim bizim Kâbe'miz” şeklindeki açıklamasını “Dil sürçmesi” olarak değerlendirdi.

“Bazen siyasetçilerin dili sürçer, bazen gönlü sürçer. Herhalde Demirtaş böyle bir şeyi kast etmemiş olmaması lazım. Bu memlekette vatandaşlarımızın hepsi, bu milletin Kâbe'sinin neresi olduğunu bilir.”

Ne dil sürçmesi… Ne gönül sürçmesi…

Düpedüz beyin sürçmesidir bu.
#Numan Kurtulmuş
#Selahattin Demirtaş
#Taksim Platformu
#gezi olayları
9 yıl önce
Şeytanın aklına gelmeyen, onların aklına gelir
Evvelbahar
Siz hiç “ayben”e para gönderdiniz mi?
Irak: Kurtların sessizliği…
Direniş meşrudur, tükür kardeşim
Columbia’da ‘Filistin’le Dayanışma Çadırları’