|
Yılda iki tane ikramiye yetmez, daha çoğu burada!
Kemal Kılıçdaroğlu iktidara gelirse, emekliye Ramazan ve Kurban bayramlarında birer ikramiye verecek…

Yetmez.

Dini bayramlarda ikramiye var da millî bayramlarda niye yok?

Ben iktidar olayım, görün bakın neler oluyor.

23 Nisan ile 19 Mayıs'ta da birer maaş ikramiye veririm.

O da yetmez; 30 Ağustos Zafer Bayramı ile 29 Ekim Cumhuriyet Bayramında da birer maaş şart.

Kaynak?

Orası kolay… Kılıçdaroğlu Aksaray'ı satacakmış. Ben de ilave olarak Niğde'yi elden çıkarırım.

İhtimal yoksa, bol keseden atmaya ne engel?

İkimizin de başbakan olma şansı eşit. Tek fark, benim siyasetçi olmayışım.

ALAMUT'TAN AT BENİ,

İN AŞAĞI TUT BENİ

Gözaltına alınan, tutuklanan çok adam gördük.

Adam dediğime bakmayın… Sayıca az da olsa kadın da vardı.

Bazıları yediği nanenin utancı içinde yüzünü kapatıyordu.

Karnesi baştan aşağı pekiyi ile dolu bir çocuk gibi sırıtanlar da gördük.

Zafer kazanmış komutan edası ile yürüyenlere bile rastladık.

Kimi kelepçeli kollarını kaldırıp zafer işareti yapıyordu.

Kimi fazlasıyla üzgün halde yere bakıyordu.

Bütün bunlardan farklı bir kişi var ki öylesine hiç rastlamadık daha önce.

Aşırı bir özgüvenle polisler arasında yürüyen, çatık kaşlarla arabaya binen, bir kapıdan içeri girerken oranın sahibi imiş gibi davranan…

*

Hidayet Karaca bahsettiğim kişi.

Çankırı, 1964 kısa künyeli bu arkadaş, öyle bir üstten bakıyor, öyle bir hâkim tavır sergiliyor ki, toplamı iki dakikayı bulmayan o görüntülere baktığımda, inanın bana ürkütücü geliyor.

Suçlu mudur, suçsuz mudur, orasını bilemem. Ona mahkeme karar verir. Sadece gördüğümü ve hissettiğimi söylüyorum.

Evvelce gözaltına alınan ve tutuklanan nice generaller oldu, genelkurmay başkanı bile hapse atıldı bu ülkede… Onlar bu kadar havalı değildi.

Nereden geliyor bu özgüven? Sahte mi, gerçek mi? (Bilirsiniz, sahtesi de mümkün.) Ayırt etmek zor.

*

“Şimdi siz beni içeri tıkıyorsunuz ama çok kısa süre içinde çıkacağım” der gibi bakıyor.

Dahası, “yarın ben bunun hesabını size sorarım” der gibi.

Hatta “Hükümeti devirseydik, benim yanıma dokuz tekbir ile zor yaklaşacaktınız ulan” der gibi.

Ya da bana öyle geliyor.

Gördüğüm kadarıyla, ümidini hâlâ kaybetmemiş. Belli ki bir ışık var baktığı yerde.

Acaba ona biçilen görev neydi?

İçişleri Bakanı mı olacaktı?

Başbakanlık için mi hazırlanıyordu? Neydi ona layık görülen, bilemiyoruz ki.

Normalde karaca denen hayvan, güzel bakışlıdır, masum ifadelidir. Fakat bu arkadaş soyadından sanki hiç etkilenmemiş. Son derece korkutucu bakışlara sahip.

Yoldaşı Ekrem öyle değildi. Onun bakışı, -bildiğiniz- dumanlı.

HDP BARAJI AŞACAK MI?

Yaklaşan seçimin en revaçta sorusu bu.

Aşardı… Şayet Demirtaş “Taksim bizim Kâbe'miz” demeseydi.

Doğu ve Güneydoğu'da silahın gölgesi sandığın üstüne düşmeseydi.

Tehditle oy toplamaya kalkışılmasaydı.

Eşbaşkan, halkı sokağa dökmek için kışkırtıcı çağrılar yapmasaydı ve orada 53 kişi ölmeseydi.

“Kan akar” yazılı tehdit dolu çirkin afişlerle sokaklar duraklar donatılmasaydı.

Terör örgütüne “terör örgütü” diyebilseydiler.

Kobani için gösterdiği hassasiyeti, diğer şehir ve kasabalar için de gösterseydiler.

Bütün Türkiye'nin önemsediği çözüm sürecine karşı çıkmasaydı.

Paralel rezalete karşı iki cümle kurabilseydi.

HDP Türkiye partisi olabilseydi.

Ülkenin bütünlüğünü önemseyip savunabilseydi.

Adada başka, karada başka, denizde başka konuşmasaydı.

Ama olsaydıyla, bulsaydıyla iş yürümez.

Her şeye rağmen HDP barajı geçerse, en başta CHP'den oraya ciddi bir kayma yaşanmış demektir.

Ayrıca, Nazlı ablamız ve kendilerini cemaat sanan paralelin ablaları oraya oy vermiş demektir.
#seçimler
#hdp
#seçim
9 yıl önce
Yılda iki tane ikramiye yetmez, daha çoğu burada!
Türkiye’nin tezlerini kim anlatacak…
Enflasyon ile mücadelede beklentileri kırmak ve fiyat yapışkanlığının önüne geçmek
Cari açık ve Gabar’dan gelecek 3,2 milyar dolar
Küresel savaşın kaçınılmazlığına dâir
Yeni tehditler ve Türkiye’nin kurumsal güncellenmesi