|
Hayat normalleşirken normalleşemeyenler
7 Haziran seçimleri yaklaşırken, Ak Parti iktidarına, yani seçilmiş siyasete, Gezi olayları sırasında ve 17-25 Aralık darbe girişimi sürecinde destek vermiş olan kesimde, belirli konularda farklı fikirler, değişik görüşler ortaya atılıyor. Demokrasinin gereği olan bir durum. Herkes her zaman aynı fikirde olmaz, olamaz.

Gelgelelim, seçimle gelmiş iktidarı, yanına Gülen örgütünü, arkasına Batı'yı alarak, darbe girişimiyle yıkmaya niyetlenmiş ve bunu meşru görmüş tetikçiler bu vaziyetten vazife çıkararak ellerini ovuşturmaya başlamış bile. Onlara göre bu durum iktidar cephesinde bir çatlak olduğunun kanıtı ve bu çatlak, AK Parti iktidarının seçimde başarısız olma endişesinden kaynaklanıyor.

Önce şunu bir netleştirelim. Darbeye yeltenmiş ve darbeyi desteklemiş bu isimlerin hepsi, katıksız birer hain. Bugün, hayat artık yavaş yavaş normalleşiyor ve yeni bir Türkiye kuruluyor diye neler yaptıkları unutulacak değil. Onlar kendilerini biliyor, okuyucu onları biliyor. Tarih onları asla affetmeyecek, alınlarındaki leke asla silinmeyecek.

İki yıl önce bugünlerde sözüm ona ağaç meselesiyle başlayan ve neredeyse saatler içinde “Mesele Gezi Parkı değil arkadaş, sen hala anlamadın mı?” diyerek rengini belli eden darbe teşebbüsünün çan sesleri duyulduğu andan itibaren, darbeye karşı duran halk deyim yerindeyse cepheye koştu ve safları sıklaştırdı. Mısır'da ve dünyanın çeşitli yerlerinde olanları gördü, verdiği oyun peşine düştü ve “Demokrasi sadece sandıktan ibaret değildir,” masallarına kan- mayarak “Demokrasi sandıktan ibaret değildir ama sandıksız demokrasi olmaz” dedi; 30 Mart yerel seçimlerine giden zorlu süreci neredeyse tek başına göğüsleyen Recep Tayyip Erdoğan'a destek olarak rekor denilebilecek bir katılımla sandığa koştu. Batı cephesi, Gülenciler, Esadçılar ve destekçileri tarafından “Erdoğan hakkında bir referanduma” dönüştürülmüştü yerel seçim ve halk Erdoğan hakkında ne düşündüğünü Ak Parti'nin oylarını %5 artışla %38'den %43'e çekerek göstermiş oldu.

Yenilen pehlivan güreşe doymazmış. Sıra 10 Ağustos Cumhurbaşkanlığı Seçimleri'ne geldiğinde kendilerinin referandum payesi biçtiği yerel seçimlerde cevabı almamışlar gibi, ortak bir aday çatısı altında birleşip orada Erdoğan'ı alt etmeyi denediler. Yine olmadı. Erdoğan %52 oyla, Başkanlık Sistemi iddiasıyla girdiği seçimden Türkiye'nin ilk doğrudan seçilmiş Cumhurbaşkanı olarak çıktı. Ancak seçime katılım oranı yerel seçime oranla düşüktü bu kez. Yerel seçimlerde %89 olan katılım oranı %74'e gerilemişti, aslında normalleşmişti. Seçmenin tabiatı gereği oluşan doğal bir durumdu bu. Ardı ardına gelen seçimlerde sandığa gitme oranının düşmesi, darbe tehdidinin hafiflemesi ve yaz döneminin de etkisiyle, garipsenecek bir şey değildi.

Yerel seçimi genel seçimle, Cumhurbaşkanlığı seçimini yerel seçimle karşılaştıran düz mantık, bu genel seçimi, seçimin Ak Parti seçmeni açısından dinamiklerini ve üst üste sandığa gitmekten yorulmuş seçmenin reflekslerini anlayabilmiş, kavrayabilmiş değil. Darbe girişimi karşısında rahat konumundan hızla 'hazır-ol'a geçmiş seçmen, yavaş yavaş gevşiyor ve rutinine dönüyor.

Bunu görebilen siyasiler, kanaat önderleri ve yorumcular, okudukları tabloyu okuyucularına, dinleyicilerine aktarıyorlar haliyle. Oluşabilecek senaryoları anlatıp seçmeni bilgilendiriyorlar. CHP-MHP-HDP gibi acayip koalisyonların dahi hayaline sarılmış olanların durumu vakiyken tüm ihtimallerin üzerinde duruyorlar. Kimi 'tehlike geçti' diyerek anlatmayı seçiyor, kimi 'geçmedi' diyerek. Kiminin argümanları inandırıcı, kimininki irrite edici. Ama herkesin bir akıl yürütme biçimi var. Seçmenin hangisine inanmayı tercih edeceği de yine subjektif bir mesele; kendi okumalarıyla karşılaştırıyor ve aradığı cevaba yaklaşıyor.

Malum cenahsa aynı olağan duruma dair farklı okumaları 'birbirine düşmek', 'başarısızlık çanlarının çalması' olarak aksettirirse dualarının kabul olacağını düşünüyor. Oysa bilmiyorlar ki, sürekli 'koyun' diyerek aşağıladıkları kitle, onları da okuyor, izliyor, tanıyor ve onların 'A' dediğini görüp demek ki bunun cevabı 'Z' diyebiliyor. Dolayısıyla kendi erken sevinçleri, aslında iki yılın gerginliğinden yorulmuş olan halkı bir kez daha sandığa gitmeye sevk ediyor.

Anlamadıkları şu: 'Birbirlerine düştüler' dedikleri kişileri yan yana getiren, bir darbe tehdidiydi. Ortak noktaları var ya da yok, az ya da çok, bir kitle bir araya darbe girişimine karşı gelmek, seçilmiş iktidarı kumpaslarla devirmeye çalışan paralel bir çeteye karşı savunmak için geldi. Onların idamla, ölümle dahi tehdit ettiği bir liderin arkasında durmaktı amaç. Mesele hiçbir zaman, darbeciliğe, paralel devlet çetelerine ve komplo tezgahçılarına karşı yan yana durduğun kişilerin de arkasında durmak olmadı.

İnsanlar konuşur, tartışır, istişare eder, kavga eder; birbirini sever ya da sevmez; biri diğerini 'yalaka' bulur, o ötekini 'şımarık', ve bu böyle devam eder. Ama an gelir, demokratik yollarla seçilmiş iktidar yine darbe ile tehdit edilir, işte o zaman herkes tüm farklılıklarını bir kenara bırakır ve yine tek saf olur. Doğalı budur, normali budur. Ağzında sabah akşam demokrasi olup kafası demokrasiye zerre kadar basmayanların anlamadığı da budur.
#Gezi olayları
#7 Haziran seçimleri
#Başkanlık Sistemi
9 yıl önce
Hayat normalleşirken normalleşemeyenler
Haftanın ekonomik özeti ve beklentiler
Mülâhaza etmek
Siyasetçileri bürokratlara kurban etmek
Musallada bir sosyolog daha… Vehbi Başer’in ardından
Taşkent’in öbür yüzü