|
Kürt ve Alevi kimliklerinde temsiliyet meselesi

Her iki mesele Türkiye’de ve bölgede son dönemlerde başat belirleyici konumda yer almaktadır. Alevilik meselesi, asırlardan beri gelen, özellikle tarihte Osmanlı-Safevi çatışmalarından beri süregelip çözüm bekleyen bir sorun. Kürt meselesi ise son yüzyılda ulus-devlet tecrübesinin/trajedisinin yol açtığı ve enkaz bıraktığı bir mesele olarak karşımızda durmaktadır. Ulus-Devlet tecrübesi ve modern ideolojiler, sorunları çözmede katkıları olmadığı gibi, yeni suigeneris birçok sorunu, neredeyse çözülemeyecek şekilde, enkaz olarak bıraktı.

Halen ülkemizin en önemli toplumsal/siyasal sorunları olan bu her iki konu, sorunlar yumağının esasını teşkil eder duruma gelmiştir. Yanı sıra, zaman içinde sorunların tarafları çoğalmış, bölgesel/yerel çözüm sağlanamamış olduğundan, artık beynelmilel konular haline gelmiş vaziyettedir. Son iki asırdır, gerek Osmanlı devleti, gerekse Türkiye devleti kendi iç meselelerini suhuletle/dirayetle çözme yeteneğini giderek yitirmiş olduğundan her türlü beynelmilel müdahalelere açık hale gelmişlerdir. 19. Yüzyıl başlarında, Sırp meselesi ve yüzyılın ikinci yarısında Ermeni ve Bulgar meseleleri bu şekilde ortaya çıkmış, Düvel-i Muazzama’nın (Fransa, İngiltere ve Rusya) ez her cihet müdahalelerine maruz kalınmıştır. Bununla eş zamanlı olarak, batılı modern ideolojilerin etkileri anılan sorunları süreç içerisinde iyice çetrefilli/karmaşık hale getirmiştir. 19. Yüzyılın ikinci yarısında ortaya çıkan siyasal Ermeni örgütlenmeleri , Hınçak Komiteleri daha 1880’li yılların başında P. J. Proudhon anarşizmi ile Paris Komününe atıfta bulunarak sosyalizmi, sosyalist ihtilâli temel ideoloji olarak benimseyip almaktaydılar. (Bkz. Hüseyin Nâzım Paşa, Ermeni Olayları Tarihi, Cilt. 1. Başbakanlık Devlet Arşivleri Müdürlüğü Yayınları, Ankara, 1994)

Ulus-Devlet tecrübesi sürecinde kemikleşen Kürt ve Alevi kimliği meseleleri, 60’lı yılların başlarından itibaren bir kısım örgütlü siyasal yapılarca modern ideolojik içeriklerle tanımlandı. Soğuk Savaş döneminde, dünyanın birçok yerinde olduğu gibi ülkemizde de, devlete muhalif hareket ve kimliklerin bir kısmında sol/Marxist ideolojiye yoğun bir ilgi hasıl oldu. Bu çerçevede, Alevi ve Kürt örgütlenmelerinde sol/Marxist ideolojinin etkisi kısa zamanda artarak bu yönde bir tekelin oluşmasına yol açtı. Gerek Alevi kimliğine vurgu yapan örgütlü çevreler, gerekse Kürt kimliğine vurgu yapan örgütlenmeler sol/Marxist ideolojinin şemsiyesine girdi. Bu her iki kimliği örgütlü/siyasal bir bir çerçevede dile getirmekle, Marxist/Sosyalist olmak özdeş gibi görüldü. 1970’li yıllardan itibaren ise, ilkin Türkiye’den Almanya başta olmak üzere Avrupa ülkelerine giden işçi aileleri üzerinden, sonra da devletin baskısı/takibatı neticesinde Türkiye’yi terke zorlanan/icbar edilen siyasi/ideolojik kişiler/gruplar üzerinden Kürt ve Alevi diasporaları oluştu. 90’lı yıllarından başlarına gelindiğinde ise, Kürt ve Alevi diasporaları Türkiye’deki Kürt ve Alevi örgütlenmeleri üzerinde etkisini giderek artıracak şekilde söz sahibi oldular. Sadece bununla kalınmayıp, ecnebi devletlerin bu kimliklere/meselelere müdahalelerinin en elverişli araçları haline de geldiler.

Modern ideolojik tekel ve diaspora ve bununla bağlantılı olarak artan ecnebi müdahalesi ile örgütlü/siyasal yapılar bağlamında Kürt ve Alevi kimliklerinin tarihi/otantik mecrasından/yapısından soyutlanarak, bağlamından koparılıp modern ideolojik temele oturtulmaya çalışılan yeni ideolojik olgulara dönüştürülmeye çalışılmaktadır. Bu çerçevede, Bir kısım tarihi siyasi olaylarla birlikte gelişen ve özellikle modern ulus-devlet tecrübesinin/trajedisinin yol açtığı sorunları/krizleri, toplum barışını muhafaza şekilde çözüm yolları aranması bir yana, halklar arasında uçurumu derinleştirip, halklar arası gerilim ve çatışmayı kutsayarak esas alan bir işleve sahiptir. Siyasi/toplumsal örgütlenmeler üzerinde oluşan sol/Marxist ideolojik tekel, sorunları çözmek, farklı toplum kesimlerinin birlikte yaşama zeminine katkıda bulunmak bir yana, Alevi ve Kürt kimliklerini ideolojik düzlemde araçsallaştırıp çatışmayı/gerilimi özellikle öngörerek bunlardan sonuç devşirmeyi hedeflemektedir. Tarih ve kültürel birikim ve deneyimlerin oluşturduğu, birlikte yaşama kültürü ve iradesini de tümü ile ortadan kaldırmayı amaçlamaktadır. Bir zaman, “Halkların Kardeşliği” sloganı ile ön plana çıkan sol ideolojik örgütlenmeler, bugün üzerinde tekel kurmaya çalıştıkları kimlikler ve toplum kesimleri üzerinden özgürlük/hürriyet kavramını “Halkların Düşmanlığı/Çatışması” zemininden okuyarak, halkları kanlı hesaplaşmalara sevk edecek bir siyaset gütmektedirler.

#Osmanlı-Safevi
#Kürt
#Ulus-Devlet
9 yıl önce
Kürt ve Alevi kimliklerinde temsiliyet meselesi
Mülâhaza etmek
Siyasetçileri bürokratlara kurban etmek
Musallada bir sosyolog daha… Vehbi Başer’in ardından
Taşkent’in öbür yüzü
‘Korkuluk’…