|
Son yüzyılda Kürtler ve coğrafyamızın geleceği

Ne denirse densin, son 20-25 yıldır ülkemizde ve Orta Doğu"da Kürt sorunu başat/belirleyici sorun şeklinde kendini göstermektedir. Bu çerçevede çok şeyler söylendi/yazıldı. Bundan sonra özellikle daha da belirleyici olacağı tahmin edilebilir. Ancak bu belirleyicilikle oluşan ve oluşacak kaos ortamı arasındaki ilişkinin biçimi bölge için hayati derecede önemi haizdir.

Birinci Cihan Harbi/Harb-i Umûmî esnasında Sykes-Picot mutabakatı kesinlikle Kürtleri dikkate alan bir siyasal/toplumsal yapı öngörmüyordu. Aksine, çoğu Osmanlı imparatorluğu bünyesinde yer alıp, devlet-i aliyyeye Harb-i Umûmî"de dahi sadakat göstermiş olan Kürtler, imparatorluk mirası üzerinde peş peşe kurulan ideolojik/merhametsiz ulus devletlerin pençesine bırakılıp paylaştırılıyordu.

Bu tarihlerden itibaren, Kürtler büyük trajedilere, sürgün ve katliâmlara maruz bırakıldı. Osmanlı topraklarının kalan son bakiyesi üzerine Türkiye Cumhuriyeti ulus-devleti tesis edildikten sonra, merhum Şeyh Said hadisesi ile birlikte, Kürtler için toplu ve uzun süren bir baskı ve çile dönemi baş gösterdi. Devlet, diğer dindar Müslümanların yanı sıra, hakeza yine oldukça dindar Müslüman olan Kürtler üzerinden sopayı asla eksik etmedi.

Suriye ve Irak"ta ise Fransız ve İngiliz manda yönetiminde, başta Şeyh Mahmud Berzenci El-Kâdirî olmak üzere Kürt önderleri sindirildi. 1932"de Irak"ta Şerîfler hanedanı İngilizler eliyle hakim kılındıktan sonra, gerek Şerif Faysal gerekse I. M. Gazi ve gerekse Nâib Abdülilâh zamanında Kürtler nispeten daha nefes alan bir dönem yaşadı. Suriye"de ise 1946"daki bağımsızlığın ardından Kürtler idarede büyük oranda söz sahibi oldu. Suriye"de peş peşe gelen dört cumhurbaşkanı Kürt"tü. Bunu sağlayan, Selahaddîn-i Eyyûbî devrinden beri, Kürtlerin Şam ve Halep"teki elitler içerisindeki ağırlığıydı. Irak"ta 1958 Temmuzunda, Molla Mustafa Barzani"nin desteğine sahip olsa da, General Abdülkerim Kasım"ın Sosyalizm soslu, Seküler-Arap nasyonalizmine dayalı kanlı ihtilâli, aynı zamanda Kürtlerin Irak"ta maruz kaldığı sürgün ve katliamların başlamasına neden oldu. Suriye"de ise 1963"te yine sosyalist seküler Arap nasyonalizmini esas alan Baas Partisi"nin iktidara gelmesi bu ülke de de Kürtler için karanlık bir çağın başlangıcı oldu. Öncesinde, Suriye"de 1946"dan itibaren iktidarın Kürtlerin elinde olmasının intikamı olarak kuzey bölgelerde yaşayan Kürtlerin bir kısmının kimlikleri toplanarak bir daha iâde edilmedi. Bu şekilde Suriye"de kimliksiz Kürtler sorunu ortaya çıktı. 1950"lerde Mısır"da Cemal Abdünnâsır"ın ihtilali sonrasında Arap âleminde yükselen sosyalizm tandanslı Nâsırcı seküler Arap milliyetçiliği dalgası önce Suriye daha sonra da Irak"ta Baas partilerinin iktidara gelmesi ile sonuçlanmıştı. Özellikle, Irak"ta 1966"dan itibaren Baas Partisinin iktidara tümü ile sahip olmasının ardından Irak"ta Kürtler sürekli bir zulüm, sürgün ve katliamlarla karşı karşıya kaldı. 1975"te Cezayir Anlaşması sonrasında Kürtlerin büyük bir göçe zorlanması, Türkiye"ye sığınmak isteyen Kürtlerin Sadi Irmak hükümeti tarafından ülkeye sokulmaması ve bir çoğunun Baas askerlerince katledilmesi yarayı büyük oranda derinleştirir. 1980"li yıllarda, Enfal Operasyonu ardından kimyasal gazlarla gerçekleştirilen Halepçe katliâmı bunun zirvesini teşkil etti.

Tüm bu olaylar, bu ulus-devletlerle Kürtleri karşı karşıya getirdi. Daha önce ulus-devletleri cetvelle sınırlar çizerek halklarının ve Kürtlerin başına musallat eden Batılı büyük güçler, son dönemlerde bu defa bölgede Kürtlerin koruyucusu rolüne soyundular.

Soğuk Savaş döneminden beri, önce Sovyetlerin etkisi ile oluşan seküler-Stalinist Kürt örgütlenmelerinin etkisi ile Kürt örgütlü yapıları bu ulus devletlerin zulüm ve baskılarından, üzerlerinde kurulmuş oldukları diğer Müslüman halkları sorumlu tutma yönüne gittiler. Oysaki, Nâsırcı Arap Milliyetçiliğine dayanan Suriye ve Irak"taki sosyalist Baas rejimlerinin hamisi gene Sovyetler Birliğiydi. Irak"ta katliâma uğrayan Kürtler Sovyet silahlarıyla öldürülüyordu. Bir yandan bu olurken, diğer yandan seküler Kürt örgütleri Sovyet yanlısı ve Marxist ideolojiyi öngörmekte ve savunmaktaydı.

Türkiye"de 1950 sonrasında Kürtler üzerinde nisbeten hafifleyen baskılar 1960 ihtilali ile yeniden artış gösterir. Sivas Kampı/Sürgünü bunun en bariz örneğiydi. Daha sonra, 12 Mart 1971 Muhtırası ve 12 Eylül darbesi Kürtlere ve Kürt kimliğine yönelik baskıların katmerleşmesini sağladı. 1970"lerde sol/Marxist örgütler bünyesinde şekillenen Kürt siyaseti, 1980 sonrasında PKK eliyle silahlı bir harekete dönüştü.

Devam Edecek
9 yıl önce
Son yüzyılda Kürtler ve coğrafyamızın geleceği
İnsaf!
Dağ yürekli adamların büyük seçimine doğru
Demografik dönüşüm
Seçim bitsin, önümüze bakalım!
Yerel seçime ramak kala: DEM, Yeniden Refah ve İYİ Parti