|
"Yeni Türkiye" uzak bir hayal mi?

12 Eylül 2010 yılında gerçekleşen Anayasa referandumu sonrasında ülke için en çok kullandığımız kavram "Yeni Türkiye" oldu. Artık Türkiye yeni bir yola girmişti. Ve Yeni Türkiye"nin toplumsal sözleşmesi de "yeni anayasa" olacaktı. Ancak olmadı. Yeni anayasa için kurulan Anayasa Uzlaşma Komisyonu (AUK) dağıldı.

Sadece yeni anayasa değil yeni kavramını da hafta sonu Malatya"da Sivil Dayanışma Platformu (SDP) "21. YY"ın Yeni Demokrasi İhtiyacı ve Türkiye"nin Yeri" başlıklı toplantısında ele aldı.

Toplantının ilk gününde yeni anayasa konusundaki hayal kırıklığı dile getirildi. Yeni anayasa talebi, toplantının sonuç bildirgesine yansıdı.

AUK"nun dağılması Türkiye"nin yeni anayasa ihtiyacını ortadan kaldırmadı. Bu doğru. Ama kabul etmemiz gerekiyor ki, Türkiye"nin yeni anayasa yapma şansı; "yeni" konusunda uzlaşma sağlanmadan olmayacak.

POPÜLİST BİR TALEP OLARAK ANAYASA

7 Mayıs 2011"de "Anayasa sürecini bekleyen zorluklar" başlıklı yazımda; "Elbette yeni anayasa talebinin geniş kesimler tarafından dillendirilmesi teorik olarak elimizi güçlendiren bir veri.

Ama şunu hemen ifade edelim ki, bu kadar farklı kesimden insanın aynı talepte buluşması; talep edilen şeyi "siyasi" olmaktan çıkarıp "popülist" bir tartışmaya kurban da edebilir. Bu risk, yeni anayasanın süreçle ilgili en önemli sorunlarından birisidir.

Toplumsal sözleşme olan anayasa, toplumu oluşturan farklı kesimlerinin asgari müştereklerde buluşması ile ortaya çıkacaktır. Ancak Türkiye"deki siyasal ortam bu buluşmayı sağlamaktan uzaktır. Son yıllarda siyasal tartışmalara bakıldığında sert bir kutuplaşmayı hemen görüyoruz. Bu kutuplaşmayı sadece son yıllarla sınırlı tutmak eksik olacaktır. Var olan kutuplaşmanın siyasal damarı 1990"lara kadar götürülebilir. Bu süreci sertleştiren ve görünür kılan AK Parti"nin siyasal olarak rakipsiz hale gelmesidir."

Yeni anayasa yapılmasının temel nedeni yukarıda ifade ettiğim gibi talebin "siyasi" olmaktan çıkıp "popülist" bir talebe dönüşmesinden kaynaklandı.

UZLAŞILAMAYAN YENİ

Yeni anayasayı gerçekleştiremediğimiz gibi son dönemde hızla artan toplumsal gerilim de ortaya konulan "yeni" konusunda toplumsal uzlaşmanın sağlanamamasıdır.

Türkiye, "yeni"nin neyi ima ettiği konusunda önemli bir kafa karışıklığı yaşamaktadır.

Buradaki temel soru şudur;

Yeni bir durum mudur yoksa bir tercih midir?

Bu sorunun doğal muhatabı siyasi iktidar yani AK Parti"dir. AK Parti, yeniyi bir tercih olarak değil bir durum olarak ele aldı.

Durumla tercih arasındaki temel fark ise katılımcılık yani birlikte kurmayı iradi olarak ortaya koymaktır.

Yeninin bir tercih olarak ele alınması; geleceği farklılıklarla birlikte kurma yani katılımcılığın esas olduğu bir siyasal iradenin ortaya konmasıdır.

Yeninin bir durum olarak ele alınması ise; geleceği var olan güç ilişkileri ve dengesine göre kurma tercihidir.

AK Parti"nin tercihi ikinciden yana oldu. Elbette bunun olmaması tek başına iktidarın sorumluluğu değil. Muhalefet de iktidar kadar sorumlu. Kısacası Türkiye"de herkes ortak yeniyi değil kendi yenisini kurmanın peşinde.

Bu durum ise karşımıza toplumsal kutuplaşma ve gerilim olarak çıktı. Bu kutuplaşma ve gerilim her toplumsal katmanda karşımıza çıkıyor.

Bu kadar sert bir toplumsal gerilimin olduğu bir ortamda toplumsal farklılıkların ortak paydası olan yeni anayasayı yapmak elbette güç olacaktı nitekim oldu da.

AK PARTİ"NİN TERCİHİ

Daha önce pek çok kez ifade ettim. AK Parti"nin 2002-2011 döneminde gerçekleştirdikleri açısından bir kurucu parti özellikleri taşımaktaydı. Ancak 2011"den itibaren AK Parti, kurucu parti olmayı değil, tek parti olmayı tercih etmiş görünüyor. Kendi siyasal kimliğini konsolide eden, içe kapanan ve kendi değer siyasetini kamusallaştıran bir siyasallaşma. Elbette her siyasi partinin kendi kimliğini inşa etme hakkı vardır. Ancak bu kimliği siyasal alandan çıkarıp bir kurucu kimliğe dönüştürme arayışları ikinci bir tek parti hatasının tekrarıdır. Başbakan Erdoğan ne yazık ki, ikinci kuruculuğu, birinci tek partiden ders alarak değil tersine onu tekrar eden bir siyasal tercihe yöneldi.

Bu, yeninin tercih olarak değil, durum olarak algılanmasının kendisidir. Bu anlayışın toplumsal ve siyasal yansıması kaçınılmaz olarak gerilim. Gerilimin doğal sonucu da kutuplaşma ve uzlaşamama halidir.

Bu da bir durum değil siyasal tercihtir.

Özetle "yeni" ortaklaşmadıkça Yeni Türkiye"yi kurmak uzak bir hayal olarak var olmaya devam edecektir.

twitter.com/murataksoy
10 yıl önce
"Yeni Türkiye" uzak bir hayal mi?
Tevradî bir mitin Kur’anî bir kıssa ile tashihi
i-Nesli anlaşılmadan siyaset de olmaz, eğitim de…
İç talebe ilişkin öncü göstergeler ilave parasal sıkılaştırmaya işaret ediyor!
Enerjide bağımsız olmak
Târihin doğru yerinde durmak