|
Bana ne yapacağımı söyle

Ülkemizde Müslüman yazarlar (yüzde 99"u Müslüman olan bir yerde bu tabir hoş değil, belki dindar desek daha uygun olacak) şairler, akademisyenler sürekli bir modernizm eleştirisi yaparak Batı medeniyetinin insanlığı bir batağa sürüklediğini anlatıyorlar (Ben dahil). Bizim de bu medeniyetin kuyruğundan tuttuğumuzu söyleyelim. Karşılığında kendi medeniyetimizin faziletlerinden bahisle tüm dertlerin İslâm"a dönmekle hal yoluna gireceğini söylüyorlar.

Bir başka sızlanma türü de şudur: Biz iyi işler yapacağız ama CIA, Mossad izin vermiyor. Yahu kardeşim senin elin armut mu topluyor, sen de misli ile cevap versene.

Kendi medeniyetimizin faziletlerini sayarken tüm bunların "tarım toplumu"nda gerçekleştiğini unutuyoruz. İslâm şehirleri, İslâm ahlâkı, İslâm sanatı vb. için örnek verilip, menakıplar anlatılırken çok gerilere gittiğimizi bilmeliyiz.

Oysa sanayi toplumu (beraberinde tüketim ekonomisi) bambaşka değerler ve bir hayat tarzını barındırıyor.

Boğazına kadar modernizme batmış birinin modernizm eleştirisi ve fakat bunun yanında ilerleme-kalkınma-refah vadetmesi nasıl bir çelişki.

Arkadaş bana ne yapacağımı söyle.

Sürekli tenkit, sızlanma baydı artık. Cevaben suçu Müslümanların üzerine atma. Evet bu da var.

Batı medeniyeti ve modernizm eleştirisi ardından oklar Müslümanlara çevriliyor.

Efendim biz iyi Müslüman olsak her iş yoluna girecek. Ne var ki burada iş çatallanıyor. Herkesin kendine (veya ait olduğu cemaata) göre bir "iyi Müslüman" tarifi var. Kaç fraksiyona ayrılmışız bilemiyorum.

Çıkış noktamız. İslâm, ama nasıl? Hangi İslâm diyeceğim dilim varmıyor.

Bir kısım aydınımız Batı"yı da dahil ederek (Çünkü modernizm eleştirisinin âlâsı Batı"da var) yeni ama muğlak tezler ileri sürüyor. Bazıları Heidegger, Gadamer, Fuko, Nietzsche ile İbn Arabi, Mevlana, Râzî vb. isimlerini harmanlıyor. Çık işin içinden.

Yalnız burada konuya açıklık getiren bir girişimin hakkını vermeliyiz. O da şudur:

Kapitalizmin kalbi olan "Banka"ya, yani "Faiz"e alternatif olacak bir müessese bulmak ve kurmak için epeyce gayret gösterildi. Âlimler bir araya geldi, toplantı üstüne toplantı yapıldı. Sonunda "Faizsiz Banka" sıfatıyla Özel Finans Kurumları devreye girdi.

Ben bu gayreti alkışlıyorum.

Lakin bu kurumlardan birinin kuruluşuna katılan, on beş yıl orayı idare eden, şimdilerde ülkenin bankacılık sektöründe yüksek bürokrat olan bir arkadaş şu itirafta bulundu:

"Beceremedik abi, sonunda hepimiz banka olduk."

Olsun demek ki yenildik.

Lakin davadan vazgeçilmemeli, yenile yenile yenmesini öğrenmeli.

Keşke hemen her konuda bu kadar gayret sarfedilse.

Çokları meselenin merkezine "maarif"i koyar. Üniversitelerimizi eleştirir.

Peki diyelim maarifte bir devrim yapacağız. Kim ilk mektepten, çok çeşitli fakültelere kadar müfredat programını hazırlayacak? Bu müfredata "bize ait" ne koyacak? Yeni Gazaliler, yeni Râzîler, yeni Yunuslar, yeni Mimar Sinanların yetişmesi için hangi eğitim verilecek?

Bu konu uzar gider.

Ben en iyisi fukara bir hikâyeci olarak bilgiden ziyade sezgiye dayanarak iki teklif yapayım. Hem dünya hem Türkiye için.

1. Sanayii tedricen ve ihtiyaca binaen azaltarak kesin bir şekilde tarıma dönmek.

2. Tüketim ekonomisini terkedip "Kanaat Ekonomisi"ni uygulamaya sokmak.

Bu iki temel tercih üretim ilişkilerini düzene sokacağı için yepyeni bir "zihniyet" üretecek, ortaya yepyeni bir "hayat tarzı" çıkacaktır. Ne kadar zaman alır varın düşünün.

Sanayi ve tüketimin vahşi uygulamaları hem insanı hem dünyayı bitiriyor. Bunu herkes biliyor. Ama kurulu düzenin öyle bir gücü var ki bu fasit daireden kimse dışarı çıkamıyor.

Biz Âkif misali "tek dişi kalmış canavarın" karşısına "iman"ı koyabiliriz. Bu meseleleri tartışabiliriz. Özal ile birlikte kapitalizm katarının son vagonuna itiş-kakış bindiğimizi unutmayalım.

Bu bize yakışmaz içimizdeki yarayı tedavi etmez.

Peki kim bize ne yapmamızı söyleyecek? İslâm filozofları (var mı acaba?), İslâm âlimleri, İslâm sanatçıları, siyasileri vb. Yol uzun. Ama bu yola baş koymaya değer.

9 yıl önce
Bana ne yapacağımı söyle
Cihanı hiç başaşağı seyretmeyi denedin mi?
Bunların alayı, ancak Güç’ten anlar!
Soma faciası: 45 dakika ve patron zihniyeti
Yedi Sekiz Hasan Paşa olsaydı evet mi derdi hayır mı?
Yumuşak mı sert mi