|
İnsan nereye koşuyor?

İnsanlar kalkınmaya, ilerlemeye, refaha koşuyor. Bu aslında bir serap. Ama inanç haline gelmiş. (Bir de “sürdürülebilir kalkınma” var ki, bu kuyruklu yalan) İnsanlık cenneti bu dünyada bulmak için kıyasıya bir yarışa girdi. Bu yolda kan dökülüyor, savaşların sonu gelmiyor. İşin tuhafı hedefi belirleyen ilerlemiş-kalkınmış ülkeler. Ötekiler onlara yetişmeye çabalıyor. İşte bu çaba kısır bir döngüdür. Her yaptıkları hamle büyüklerin işine yarıyor.


Büyükler büyümenin bedelini tarih boyunca güçsüz, “geri kalmış” ülkelere, insanlara ödettiler. Bu kan ve gözyaşının karşılığını kendileri de gördü. Yirminci asrın iki büyük savaşı dahi insanları uyandıramadı. İçlerinde “yanlış yoldayız” diyen muhalifler hep oldu, ama onları türlü vasıtalarla susturdular.

Kalkınmak-ilerlemek-zengin olmak için önce “enerji” lazım. Modern teknolojik medeniyet(!) bu enerjiyi petrol-kömür-doğalgaz, ile sağlıyor. Tüm siyasi oyunlar, zor kullanma, ittifaklar, dostluklar, cepheler enerji sahalarını kontrol etmek için.

Petrol ve kömür havayı-suyu-toprağı kirletti, zehirledi. İnsan bunun farkında ama kendi ipini çekmeye devam ediyor. İklim değişikliği, küresel ısınma, doğal kaynakların tahribi, su kıtlığı, hiçbir şey onu yolundan döndürmüyor.

Bu arada alternatif “enerji kaynakları” bulmaya çabalıyor. Yeter ki çarklar dönsün. Çarklar döndükçe korku büyüyor.

Onlarca şirket bitkilerden biyo-yakıt üretmeye çalışıyor. Ancak “alternatif enerji”nin kullanılır ve yeter hale gelmesi yıllar alacak. Nükleer enerji iştah kabartıyor ama gerek Çernobil, gerekse Japonya’da patlayan santral büyük düş kırıklığı yarattı, bu imkâna şüphe ile bakılmaya başlandı. Herhangi bir karmaşada bu santrallerin tahribi korkunç neticelere gebedir.

Wyoming Üniversitesi’ndeki Enerji Kaynakları Okulu’nun Başkanı Mark A. Northam petrole alternatif olarak kömürü sıvıya dönüştürecek bir proje geliştirmeye çalıştıklarını söylemiş.

Rüzgar ve güneş enerjisi için uzun zamandır verilen uğraşları biliyoruz.

Ancak uzmanlara göre İngiltere ve Almanya gibi ülkelerin denizde kurdukları rüzgâr santrallerinden üretilen elektriğin maliyeti, kömür veya doğalgazla çalışan santrallerden gelen elektriğin altı katını buluyor. Yani bu da çok verimli bir sonuç değil.

Petrol şirketleri gözlerini bu defa Afrika’ya diktiler. Bunların bakir bir alan olan Mozambik için çeşitli planları var. Söylenildiğine göre Mozambik’teki doğalgaz alanı Norveç’ten daha büyük imiş.

Bu sebepten olacak İtalyan enerji devi Eni’nin İcra Başkanı Paolo Scaroni yatırımcılara “Önümüzdeki yılların petrol ve doğalgaz üretimi Afrika’da patlayacak” demiş.

Kuzey Kutbu’nun altında da geniş enerji alanları olduğu söyleniyor. Bu işle ilgilenenler şirketlerin faaliyetlerinin nerelere kadar uzandığını öğrenebilir.

Yani insan bildiğinden şaşmıyor. Dünyayı ve kendini tüketmeye devam ediyor.

Düşünün dünyada kaç büyük otel var. Bunlar dört mevsim kaç kişiyi ağırlıyor. Sadece otellerde kurulan “açık büfe”lerde kaç çeşit yemek sunuluyor. Ben diyeyim üç yüz, siz deyin beş yüz. Bu yemek ne büyük bir israftır. Bizim ülkemizde de var. İsraf haramdır diyoruz, açık büfe açıyoruz. Dünya hiç bu kadar insafsız olmamıştı. Bir yanda açlıktan-susuzluktan ölenler, öte yanda vur patlasın çal oynasın tıkınanlar.

İnsanların kalkınmaya-ilerlemeye-refaha koşması esasen nefsin emrine girmelerindendir. Oysa aslolan “kanaattir”. Halk arasında bunu ifade eden bir söz var: “Yılan yılan olduğu halde toprağı kanaat ile yalar”. Toprak biter mi?

Bitiyor işte, okyanuslar kirleniyor.

İnsanları korkuya sevk eden nüfus artışı ve çoğalan nüfusu besleme endişesi. Çarklar bunun için dönmeli diyorlar.

Oysa dünya büyük.

Bugünkü nüfusunun elli katını bile besler. Ekmekler çöpe atılmasa, açık büfeler kurulmasa, su-hava-toprak kirletilmese, mevcut konfordan ve tüketimden vazgeçilse. Teknolojinin yıkımı terkedilse. Hız ve hazzın peşinden koşulmasa. Kısası nefsin kışkırtmalarına insan kapılmasa daha huzurlu, gelecekten emin olacak.

Dünya için reçete şudur: Tüketim ekonomisine karşı kanaat ekonomisi.

Kanaat hakim olursa insanoğlu ne doğal kaynakları böyle vahşice tüketir, ne de kendini harap eder. Kalkınma-ilerleme-zenginlik-refah denilen seraptan kurtulur.

Ne olacak yani; beş kap yeme, karnını şişirip ilaca-doktora gitme. Böyle söyleyince ilaç sanayii ne olacak, diyorlar. Ben iktisatçı değilim. Ama bir yolu bulunur diyorum. Yeter ki uzmanlar yeni enerji kaynakları bulma yolundaki çalışmalarını tüketimi kısma yolunda harcasınlar.

Az ye, az uyu, az konuş. Sana bir şey olmaz. Olursa nane-limon kaynatırsın bir şeyin kalmaz. Ne depresyon, ne obezite, ne diyet, ne kozmetik, ne moda, ne otomobil, ne yat, ne kat.

İnsanları fukaralığa mı çağırıyorsun?

Hz. Peygamber’in hayatına çağırıyorum. Bir öğünde kaç kap yemek yiyordu. Kaç kat elbisesi vardı. Nasıl bir evde oturuyordu? Ne kadar sadaka veriyordu?

O devir başka, bu devir başka.

Eh, âhir zamandayız. İnsanoğlu âhir zamanda azacak.

Zenginlik dediğin nedir ki; gönül zengin olmayınca.

#Wyoming Üniversitesi
#Mark Northan
7 yıl önce
İnsan nereye koşuyor?
Ni’me’l-Ceyş
İnsaf!
Dağ yürekli adamların büyük seçimine doğru
Demografik dönüşüm
Seçim bitsin, önümüze bakalım!